Türkiye bugünlerde yine bir çalkantı halinde. Son olarak cumhurbaşkanlığı seçimleri dolayısıyla alevlenen tartışmalar, ülke içinde artık gözle görülür hale gelen bir kamplaşmaya işaret ediyor. Bir yanda daha fazla özgürlük ve çoğulculuk propagandası yapan liberal hükümet öte yanda ise korkutma, bastırma ve susturma tekniğini sıklıkla kullanan laik ordunun yer aldığı bu iki kampın arasından geçen ince çizgi, ülkenin yeni siyasi ufkunu belirliyor. Ülkenin siyasi ufku derken, o ülkedeki siyasi tahayyüllerin ve yeni alternatifler üretme kapasitesinin sınırını kast ediyorum. Ve bu açıdan, Türkiye maalesef, dünyanın geri kalanından çok da farklı değil. Çağdaş siyaset, birbirinden farklıymış gibi gözüken ama aynı kapıya çıkan sözde karşıtlıklar arasında sanki bir tercih yapıyormuşuz hissi uyandırmak üzerine kurulu. Bugün Türkiye’de aralarındaki çatışma ve gerilim ne kadar şiddetli gözükürse gözüksün aslında gerek liberal hükümet ve yandaşları gerekse laik ordu ve taraftarları aynı amaca hizmet eden farklı görüntülerden ibaretler. Kendi aralarında çatışıyormuş gibi gözüken hükümet ve devlet, aslında aynı ulus-devlet modeli tarafından çizilmiş aynı sınırların ve bu sınırların içinde tanımlanmış bir ulusal kimliğin ve ulusal tahayyüllün yeniden ve tekrar üretilmesinden başka bir şeye hizmet etmiyorlar. Ordunun, ülke içindeki ve dışındaki çatışmalar karşısında şiddeti hala bir araç olarak gören anlayışı karşısında hükümetin uzlaşmacı ve müzakereci tutumu kimseyi yanıltmasın. Bir anlığına da olsa özgürlükçü görünen liberal AKP hükümetini, katı bir laikliği savunan muhafazakâr ordu ve CHP’ye tercih edenler, Şemdinli olaylarını inceleyen ve üst rütbeli subayları da soruşturmaya dâhil eden Van savcısının hangi hükümetin (ve bugünlerde savcıları darbe söylentilerine karşı göreve çağıran hangi başbakanın) bilgisi dâhilinde görevden alındığını veya Diyarbakır’da 2006 Nisan’ında askerler silahsız göstericiler üzerine ateş açıp yaşlı çocuk demeden 15 kişiyi öldürdüğünde “güvenlik güçlerimiz terörün maşası olanlar hakkında kadın da olsa çocuk da olsa gerekeni yapacaktır” sözünü kimin söylediğini anımsasınlar. Pek liberal ve uzlaşmacı hükümet ne ülke sınırları içindeki tek ‘meşru’ silahlı güç tekeli olan orduyu bir araç olarak kullanma imkânından ne de ulusun ve ulusal kimliğin tasarlanması ve bir norm olarak üretilmesi, normun dışına çıkanların ise toplumun güvenliğini tehdit ettikleri gerekçesiyle ortadan kaldırılması işlevini yerine getirmekten vazgeçmiştir.
Okumaya devam et
Aylık arşivler: Haziran 2007
Siyahi Dergisi Yaz Sayısı Çıktı!
SİYAHİ YAZ 2007
İÇİNDEKİLER
CEMAL SELBUZ: Azatutyan Canaparhin Anarxistmi: Aleksander Atabekyan
PYOTR KROPOTKIN: Düzen Üzerine
AYDIN EKİM SAVRAN: Yerli Malı Anarşizm Batı Dışı Anarşizm Meselesine Hamaset Gütmeyen Bir Bakış
BÜLENT USTA: Durdurulamayan Diyalog 1
KÜRŞAD KIZILTUĞ: Toplumsal Radikalizmin Coğrafyası
AYŞE DENİZ TEMİZ: Yalnız Gezenin AB Düşleri ve Kitlenin Dehşeti “Harda bir elit görirem balam korkirem!”
CANAY ÖZDEN: Adı Konamayan Irkçılık Usulca Düşman Bellenenler ve Yaygın Pratikler
ALİ KARABAYRAM: Hangi Kentin Yerlisi?
K. MURAT GÜNEY: Türkiye’de Irkçılık ve Devlet
ELIZABETH A. POVINELLI: Utanmaksızın: Avustralya, Amerika Birleşik Devletleri ve ‘Yeni’ Kültürel Tekyanlılık
HADE TÜRKMEN: Fatsa Fikri Üzerine
GÜLSELİ İNAL: Mor Güneş
SİBEL YARDIMCI: Toplayıcılardan Ne İstiyoruz Biz? (veya) Toplayıcılar Bizden Ne İstiyor?
ONUR BAYSAL: İstanbul’un Gülsuyu ve Gülensu
Mahallelerinde, Planlamanın Mekân Siyaseti ve Direnişler
ENİS AKIN: Bir Gece Seninle Sınırı Aştık
EVRİM ALATAŞ: Allah Seni Star Etsin!
JACQUES RANCIÈRE: Cahil Hoca
NİL ÖZÇELİK: Batılı Kadının Bakış Açısıyla “Oryantalizm”: Lady Mary Wortley Montagu ve Demetra Vaka
MITCHELL VERTER: Öteki İnsanın Anarşisi: Levinas ve Anarşizm
ANDREW ROBINSON: Kurucu Eksikliğin Politik Teorisi: Bir Eleştiri
SADIK EROL ER: Emil Cioran Sözlüğü
KİTABÎ – TARIK AYGÜN: Anarşizm Neşesi