Virüs

Ne kadar güzel şey;
Yolun üstündeki bina
Yıkıldığı zaman
Bilinmeyen bir ufuk görmek.
-orhan veli-

Peki bir çocuğu dünyaya getirerek onu ölüme mahkum etmeye ne demeli?
Daha da ötesi , bir çocuğu dünyaya getirmeyerek onu doğmadan öldürmeye?
Sonra eğer denecekse ki :
“Bu çocuğu dünyaya getireceksin de sonra ona barınak, yiyecek, sağlık hizmeti, veremeyeceksin. Oysa biz ancak işleyebildiğimiz bilinçler ölçüsünde değerliyiz, üstünüz.”
O zaman bu sözlerle, tüm bu fırsatlardan yoksun lakin şu an yaşamaya da mahkum olan milyarları göz ardı etmiş olmuyor muyuz? Buradan da onların varlıklarının ve yokluklarının bir olduğu sonucu çıkmıyor mu? Böylece onları, dünyanın asalaklarını(!) , eğitimli üstün sınıfın önünü tıkamamaları için yok etmek gerektiği düşüncesini meşrulaştırmıyor muyuz? Dünyaya dev bir göktaşı çarpsa da sadece sığınaklarda yaşayan, zeki, eğitimli, yaratıcı, üstün insanlar hayatta kalsa ne de yüksek bir kültür meydana getirirler, insanlık tarihi boyunca hep “olması gereken” olarak kalan “idealleri” gerçeğe dönüştürürlerdi belki de.
Ama şu da var: “Bir kelebeğin kanat çırpışı ve böylece hareket ettirdiği atomların yarattığı etki gelecekte binlerce insanın ölümüne, binlerce insanın da doğumuna neden olacak. Hiç birimiz buna engel olamayacağımız gibi bundan sorumlu da tutulamayız.
Belki bizim hareket ettirdiğimiz atomlar nedeniyle isimler, şekiller, hayatlar değişecek, ama hareketimizin “geleceği değiştiren ve öngörülemeyen bu etkisi” hep olacak. Öngörülemeyen gelecekten sorumlu olamayız ve üzerine yorum da yapamayız Yani, doğurarak ölüme mahkum ettiğimizi düşündüğümüz veya doğurmadığımız için bir bilinci daha baştan yok ettiğimize inandığımız çocuğumuzdan da “öngörülemeyen gelecekte” olacaklara etkisi nedeniyle sorumlu tutulamayız.
“Peki o zaman biz neyden sorumluyuz?” diye soracak birileri ister istemez.
Ona da: “gelecekten veya geçmişten değil; var olan şimdiden, buradan ve bugünden sorumluyuz.”, diye cevap verecek bir başkası…
“E, peki bugün için yaptıklarımızın geleceğe etkisine ne demeli? Ya bugün için iyi niyetle ve sınırsız bir hümanizmle yarattıklarınız geleceğinizin bir cehenneme dönüşmesine neden olacaksa?”

……………………………….
“Alevler! Her taraf yanıyor” diye bağırarak uyandı uykusundan. Rüyasında kendisini bir anda lavlar , alevler arasında bulmuştu. Kapana kısılmış bir fare gibi kurtulmaya çalıştıkça kapana daha çok sıkışıyor, çevresini gür alevler kaplıyor ve o, çaresizlik içinde bağırıyordu: “Her taraf, her taraf yanıyor!
Karısı da bu bağırışa uyanmıştı. “Sakin ol canım” dedi, “geçti, bak ben yanındayım ve yanan bir şey de yok, merak etme.”
“Her şey yanıyordu” diye tekrarladı uykuyla uyanma arasındaki Franz… Karısı ona sarıldı. “Çok terlemişsin ama sen, hemen üstünü değiştir istersen” dedi ve Franz’a doğrulması için yardım etti. Franz üstündekileri çıkarırken “bu son olaylar seni çok yoruyor”, diye devam etti sevgili karısı Felice. “Dış dünyadan gelen mesaj, toplantılar ve o içine gömülüp de bir türlü başını kaldıramadığın eski kitaplar…”
Franz hala yaşadığı şokun etkisindeydi. Rüyanın sarsıcı şoku yavaş yavaş geçmekle beraber onun yerini “Acaba?” sorusunun verdiği endişe dalgası alıyordu… Adeta kendinden geçmişti. “Franz, Franz hayatım, beni dinlemiyor musun sen? İyi misin gerçekten? Senin için çok endişeleniyorum. Biraz dinlenmen lazım. Güzel bir tatile ne dersin?”
Franz üstünü değiştirmişti, tekrar yatağa uzandı. “Belki, ama şimdi sırası değil” diye sayıkladı, yalnızca kendisinin duyabileceği bir sesle. Sonra yine derin bir uykuya daldı.
Okumaya devam et