Adı Konamayan Irkçılık: Usulca Düşman Bellenenler ve Yaygın Pratikler

35931.jpg“Siyahi Dergisi'nin Yaz 2007 sayısında yayımlanmıştır.”

Türkiye gündeminin muktedirler arası çarpışmalara kitlendiği bir zamanda, kilidin çoktan kırık olduğunu fark etmek bugün çok önemli. “Kemalist -bürokratik- militer- aydın” ve “liberal- islamcı- AKP” çatışmasının kendini doğrulayan bir kehanet biçiminde, kriz çığlıkları eşliğinde bir krize döndürülmesi esnasında, iki tarafın da faili olduğu otoriteryanizm ve ırkçı pratikler gündemin alt sıralarına doğru düştü. Oysa ki, çok değil dört ay kadar önce Hrant Dink’in öldürülmesiyle birtakım gerçeklerin artık geri döndürülemez biçimde su yüzüne çıktığını sanmış, Türkiye siyasetinin indirgenmeye çalışıldığı iki büyük kutbun ne denli aynı ırkçı kalıplardan faydalandığı, iş ırkçı ayrıma geldiğinde ne denli birbirlerinin ellerine oynadıklarının iyiden iyiye aşikâr olduğunu düşünmüştük. O günden bugüne gelişmeler yaygın ırkçılığın, tam da gizlendiği formlardan ve adının koyulmamışlığından faydalanarak, yapıştığı pratiklere iyice kurulduğunu gösteriyor. Bu yazı ırkçılığı, çoğu doğrudan ve açıkça ırkçı olmayan, belki ayrımcı veya tektipleştirici eğilimleri olan, günlük hayata içkin yaygın pratiklerin mümkün kıldığını savunuyor. Bu pratiklerin devlet odaklarına gölgesi düşen iki taraflı denklemin iki tarafına da içkin olmakla kalmayıp, yaygınlığı ve adının konulmamışlığı sayesinde doğrudan ırkçılığı erklendirdiğine geçtiğimiz birkaç aya bakarak işaret ediyor.
Okumaya devam et