(Bu yazı 23 Ocak 2015 tarihinde Mimar Sinan Üniversitesi’nde gerçekleştirdiğim “Ekonomik Büyüme İş Kazalarının Bedeli Mi? Tuzla Tersaneleri ve İş Cinayetleri” başlıklı sunumumun ilk bölümünden derlenmiştir ve 20 Mart 2015 tarihinde Research Institute on Turkey riturkey.org sitesinde yayınlanmıştır)
Bildiği gibi Türkiye’de yılda ortalama 1500’e yakın işçi çalışırken ölüyor. 1992 yılından bu yana sadece Tuzla tersaneler bölgesinde en az 160 işçi iş cinayetleri sonucu yaşamını yitirdi. Aşağıdaki tabloda da görebileceğiniz gibi Tuzla tersaneler bölgesinde iş cinayetleri üzerine saha çalışması yaptığım yıllar olan 2010’da Türkiye genelinde 1454, 2011’de de 1563 işçi iş kazalarında hayatını kaybetti. İş kazaları konusunda toplumsal duyarlılığı artırmaya ve kamuoyu oluşturmaya çalışan sivil toplum kuruluşu İş Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin açıklamasına göre de bu sene 301’i Soma’da olmak üzere 1886 işçi iş kazalarında hayatını kaybetti.
Tabii bu veriler sadece ulaşabilen, kaydı tutulabilen işçi ölümlerinin sayısını yansıtıyor. Uluslararası çalışma örgütü (ILO) gerçek rakamın bunun iki katına yakın olabileceğini tahmin ediyor.
Tabloda da görülebileceği gibi Avrupa istatistik kurumu Eurostat’ın verilerine göre Avrupa’da ölümlü iş kazalarının oranı yüz binde 2. Türkiye’de 2013’te bu oran 12 idi. Soma’daki işçi katliamının yaşandığı bu yıl ise bu oranın yüz binde 16 olduğu tahmin ediliyor. Yani Türkiye’de AB ortalamasının yaklaşık 6 ila 8 katı kadar ölümlü iş kazası meydana geliyor.
İş Kazalarının Tanımı ve Tespiti Önündeki Engeller
Üzeri örtülen ve duyulmayan ölümlü iş kazaları olduğu gibi, neyin iş kazası neyin ecel ile ölüm neyin iş ile ilgisi olmayan kaza olarak tanımlandığı da ayrı bir tartışma konusu. Örneğin iş yerinde gerçekleşen intiharlar veya iş yeri çıkışında trafik düzenlemesi olmadığı için karşıdan karşıya geçen işçinin araç çarpması sonucu hayatını kaybetmesi de iş kazası olarak tanımlanması gerekirken genellikle öyle tanımlanmıyor. Bir yandan iş kazalarının tanımını genişletmek konusunda tartışmalar devam ediyor.
Bir yandan da Türkiye’de uzun yıllardır bu olaylarda işverenlerin ihmal, sorumluluk ve kasıtları olduğunu vurgulamak için işçi ölümlerinin kaza değil “cinayet” olarak tanımlanması gerektiğine dair mücadele sürüyor. Bu mücadele tabii sadece söylemsel bir mücadele değil aynı zamanda hukuki bir mücadele. Zira ölümlü yaralanmaların kaza değil cinayet olarak tanımlanması, işverenlerin maddi tazminat ile meseleyi kapatabilmesinin önüne geçerek işverenler için çok daha ağır ve caydırıcı hukuki yaptırımlar uygulanmasını talep ediyor.
Bir başka siyasi ve hukuki mücadele de iş sırasında kanserojen maddelerin kullanımı, sağlıksız hava koşullarında çalışmak gibi işe bağlı hastalıklardan kaynaklı olarak uzun vadede gerçekleşen ölümlerin de iş kazası olarak kategorize edilebilmesi için sürdürülüyor. Uluslararası Çalışma Örgütü ILO’nun verilerine göre dünyada her yıl 300 bin işçi iş yerinde gerçekleşen bir kaza sonrasında kısa süre içinde hayatını kaybederken bundan çok daha fazlası yani 2 milyon işçi, geçmişteki çalışmaları dolayısıyla maruz kaldıkları işe bağlı hastalıklar sonucunda hayatını kaybediyor. Türkiye’de Sosyal Güvenlik Kurumu’nun resmi verilerine göre ise bu 2 milyon kişi içinden Türkiye’de işe bağlı hastalıklar dolayısıyla hayatını kaybeden sadece iki kişi var!
Özetle, resmi rakamlar veya sivil toplum örgütlerinin kendi sınırlı imkanlarıyla topladıkları veriler ölümlü iş kazalarının ancak bir bölümünü yansıtabiliyor. Dolayısıyla buradan, ILO’nun ölümlü iş kazalarına dair gerçek sayının açıklanandan çok daha yüksek olduğu yönündeki tahminin yerinde bir tespit olduğu sonucu çıkarabiliriz.
Okumaya devam et