Seçim sonuçlarının hemen akabinde, bağımsız adaylar arasında vuku bulan tartışmalar, özellikle Baskın Oran taraftarlarının DTP kökenli bağımsız adaylara yönelttiği suçlamalar, Türkiye solunun kendi ırkçılığı konusunda özeleştiri yapmaktan ne kadar uzak olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Liberal sol, ÖDP ve Birikim çevresinde son aylarda bir hayli yoğun biçimde üretilen Kürtler’in ‘milliyetçi’ ve ‘kimlikçi’ olduğu, dolayısıyla solculuktan uzaklaştıklarına dair söylem, seçim sonrasında bağımsız aday Baskın Oran’ın destekçileri tarafından Kürtlere yönelik bir aşağılama kampanyasının ana dinamiği olarak kullanıldı. Bilindiği gibi geçtiğimiz aylarda Birikim dergisi yazarlarından Ahmet İnsel, milliyetçiliğin sözlük tanımını Kürtler'e tatbik etmekten ibaret, akademik derinlik ve incelemeden yoksun yazılarında ikisini eşit tuttuğu Türk ve Kürt milliyetçiliklerini eleştirmişti. Bu yazılar “Kürt milliyetçiliği” tabirinin kullanılmasının ne kadar yerinde olduğuna dair bir tartışmanın başlamasına neden olmuştu. Derginin yayın yönetmeni Ömer Laçiner de “Kimlikçilik Gericiliktir” ana fikirli yazılarla Ahmet İnsel'e destek vermişti. Bu görüşler karşısında yazar Ömer Ağın, Kürt milliyetçiliği tabirini böylesine kolayca ortaya atmadan önce Kürt hareketinin ve kurumsallaşmış Türk milliyetçiliğinin Kürtler'e yönelik tavırlarının çok boyutlu bir biçimde incelenmesi gerektiği yönündeki eleştirilerini Radikal 2 gazetesinde yayımlamak istemiş, ancak hem sözü geçen dergi çevresinin hem de Radikal gazetesinin yazarlarından olan Murat Belge'nin engellemesi ve sansürü ile karşılaşmıştı. (Ömer Ağın ve başka birçok Kürt yazar “Kürt milliyetçiliği” tabirine yönelik eleştirilerini daha sonra Özgür Gündem gazetesinde yayımladılar. Tartışmanın ayrıntılı takibi için Birikim dergisi ve Gündem gazetesinin ilgili sayılarına bakılabilir.)
Evet, Türkiye’de ne Kürt milliyetçisi olarak tabir edilebilecek, bu kimliği üstlenmiş ve kitlesel olarak benimsemiş kişi veya gruplar vardı ne de Kürt milliyetçiliğinin Türk milliyetçiliği gibi herhangi kurumsallaşmış somut bir uzantısı bulunuyordu. Birikim dergisi ‘Kürt milliyetçiliği’ diye bir şeyi ortaya atmıştı atmasına ama bizler ne “Kürt, öğün, çalış, güven” ne de “Bir Kürt dünyaya bedeldir” gibi bir sözü bugüne kadar duymuş ya da işitmiştik. Bunlara rağmen, Kürt hareketinin milliyetçilik ve kimlikçilikle yaftalanıp ‘solculuklarının’ yetersiz olarak değerlendirilmesi, zihinlerimizde “peki Kürt hareketini bu denli kolaylıkla ve temelsiz bir biçimde milliyetçi olmakla suçlayabilen Türkiyeli solcular acaba kendi ırkçı ve milliyetçi reflekslerini ve önyargılarını ne kadar sorguluyorlar?” sorusunu uyandırdı. Yoksa başkalarına solculuk öğretmeye kalkıp kendilerini de solun entelektüel öncüsü olarak kurmaya çalışanlar ezber bozacağız diye acaba aynı ezberleri mi üretti?
Seçimlerde Baskın Oran’ı destekleyenlerin büyük bir bölümü, İstanbul 2. bölgede Bin Umut platformunun aday çıkarmasını ‘hıyanet’, ‘cehalet’ veya ‘Kurt milliyetçiliğinin bir refleksi’ olarak değerlendirdiler. Onlara göre bir: DTP zaten Kürt milliyetçisiydi; iki: PKK terör örgütüydü ve üç: Kürt seçmenler kendi hareketlerine milliyetçi, dağdaki gerillaya da terörist deyen elit Türk solcusuna oy vermediği için cahildi. Maalesef yer yer bizzat Baskın Oran’ın yer yer ise onun destekçilerinin ürettiği bu elitist söylemin ve Kürt hareketine dair yeniden üretilen bu ezberlerin, CHP’nin ve tabii devletin bir takım söylemleriyle örtüştüğü gözükmektedir. Tüm bunlar, Türkiye’nin en solcu ve muhalif geçinen kesimlerinin bile içinde elitizmle yan yana yükselen bir mikro-ırkçılığın ne denli yaygın olduğunu gözler önüne sermesi açısından kaygı vericidir. Daha dün ABD “terörizme karşı savaş” adı altında Afganistan ve Irak’ı işgal ettiğinde “esas terorist ABD’dir” sloganlarıyla sokaklara dökülüp savaşı protesto eden solcularımız, kendi ülkelerindeki bir halk toptan terörist ilan edildiğinde ve bölgede her gün can alan operasyonlar tüm şiddetiyle sürdüğünde sessiz kalabiliyorsa, üstüne üstlük bu halkın en azından belli bir kesimini temsil etmek adına yola çıkan bir partiyi milliyetçi bir terör-şiddet yuvası olarak adlandırabiliyorsa bu işte bir sorun vardır. Ortada bozulacak bir ezber varsa o da bir hareketi suçlamadan önce, terörist olmadıklarını, haklı insani taleplerle yola çıktıklarını ifade etmek için Kürt halkının hangi ağır bedelleri ödediğinin Türkiyeli solcular tarafından anlaşılmasıyla olabilir. Yoksa ezber bozmak AçıkRadyo’dan veya bir takım dergi-gazete köşelerinden ahkâm kesmekle olmaz. Sorunun ana kaynağı olan ve gündelik ilişkilerimizde bilerek veya bilmeyerek yeniden ürettiğimiz Türk milliyetçiliğinin şiddetini sorgulayıp özeleştiri yapmadan, yoğun bir şiddete maruz kalan halkları milliyetçilikle suçlamak, baskın Türk milliyetçiliğinin, ırkçılığının ve elitizminin mikro alanda yeniden üretilmesinden başka bir şey değildir. Toplumumuzda yaygın mikro-ırkçılıklar, önyargılar, ezberler bugün Türkiye solunun en entelektüel kesimlerine kadar yayılmış durumda. Dolayısıyla ortada bir sorun bir milliyetçilik varsa bu da büyük oranda Kürtlerden ziyade öncelikle Türklerden kaynaklanıyor gibi görünüyor. Burada sorun iğneyi başkasına batırmadan önce, çuvaldızı kendimize ne kadar batırdığımızla ilgilidir. Aksi halde, ister beğenelim ister beğenmeyelim Türkiye sınırları içinde 80 darbesine karşın var olmayı sürdürebilmiş en kitlesel bir halk hareketi karşısında sözüm ona onlara ders verirken aslında kendi ezikliği ve bir şey olamamışlığıyla reaksiyon gösteren gülünç entelektüel dergi yazarları olmaktan öteye gidemeyiz. Halbuki, Türkiyeli entelektüellerin işlevi, kendilerini öne çıkarıp halkları ve hareketleri solculukları ve milliyetçilikleri çerçevesinde derecelendirip ahkam kesmek değil, bugüne kadar konuşturulmayana, söz hakkı tanınmayana, ötekileştirilene söz alanı açıp geriye çekilmek olmalıdır.
Bir kaç soru:
*Kürt sorununun sadece Kürtlerin sorunu olmadığını kabul ediyorsak solun bu konuda geri çekilmesi ne kadar mantıklı?
*Kürt sorunu sadece etnik bir mesele değil, bir çok farklı tahakkümle de içiçe geçmiş durumda. Feminist hareket de sosyalist hareket de işte bu yüzden konuşmak zorunda. Değil mi?
*Mikroırkçılık nedir? Büyük sözler söylememek lazım diyip, mikrolara bakalım deniliyor bu devirde. Heyhat, bu mikroluklar her şeyi kapsıyor ki hiçbir makro buna muktedir değildi.
*Tüm Türkiye solunun ırkçılıktan nasibini aldığını söylemek için yeterli açıklamayı yaptığını sanmıyorum.
*Yazının başlığının “Kürdün kürtten başka dostu yoktur” olmamasının tek nedeni milliyetçiliğin sadece ve sadece özlü sözlerle üretildiği düşüncenle Kürt milliyetçiliği diye bir şey olmadığı düşüncenin çelişkili olacak olması mı?
*”Seçimlerde Baskın Oran’ı destekleyenlerin büyük bir bölümü İstanbul 2. bölgede Bin Umut platformunun aday çıkarmasını ‘hıyanet’, ‘cehalet’ veya ‘Kurt milliyetçiliğinin bir refleksi’ olarak değerlendirdi” Bunu söyleyenler kim? Nerede demişler? Bu destekçilerin büyük bölümünün sözüne nasıl ulaştın?
*Sol düşmanlığı kimlikçilik mi, milliyetçilik mi, ırkçılık mı yoksa basitçe siyasetin hırçın olması gerektiğine inanan bir tür lafazanlık mı?
*Sol ezikse, bir şey olamamışsa, benzersiz pomo milliyetçilerin bundaki payı nedir? Sola eleştiri yerine haksız ve temelsiz itham yöneltmek kimin işine gelmektedir? Yoksa günün akademik modasında kimin işine geliyor diye sormak günah mıdır?
Bu yazıda vurgulamak istediğim şey solcuların Kürt sorununu tartışmaktan vazgeçmesi gerektiği değil, bu soruna yaklaşımlarındaki otoriter kanaat önderleri olarak kendileri biçtikleri rolü sorgulamalarıdır. Zaten yazıdan da Kürtler hakkında sadece Kürtler konuşmalıdır gibi sonuç çıktığını zannetmiyorum. İncelediğim ve sorguladığım nokta, bu mesele üzerine genelde “nasıl” konuşulduğu, özelde de kendilerini solcu-sosyalist olarak niteleyenlerin Kürt meselesini değerlendirirken “nasıl” bir tavır takındığı ve devletin dayattığı ezberleri yeniden üretip üretmedikleridir.
Baskın Oran’ın destekçilerinin Birikim dergisi çevresinde ortaya atılan Kürt milliyetçiliği yaftsından bir hayli etkilendikleri aşikar. Zira bu söylem seçim sonrasında hem bizzat görüştüğüm hem de gazete ve çeşitli internet sitelerinde yazılarını ve yorumlarını okuduğum Baskın Oran destekçileri tarafından açıkça kullanıldı. Halihazırda somut veri olması açısında ekşisözlük sitesindeki “baskın oran” entrysine bakılabilir. Burada 30 sayfadan fazla yani yaklaşık 1.000 kadar yorum var ki, toplamda 60.000 oy alan bir şahsın destekçileri için yeterli bir örneklem teşkil ediyor diye düşünüyorum. bu 1.000e yakın entrynin elbette hepsi aynı yönde değil. Mesela ben de bir tane yazdım. yukarıdaki yazılarımı desteklemesi ve açıklığa kavuşturması açısından aşağıda ekliyorum. İlginize…
baskin oran @ sozluk.sourtimes.org
24 Temmuz 2007
“ne kendisinin ne de sozlukteki cogu taraftarinin hicbir ezberi bozamadiklarini uzulerek gordugumuz bagimsiz adaydir kendisi. ezber bozacagiz diye ortaya atilanlarin urettigi su ezberlere bir bakalim isterseniz:
onlara gore her seyden once dtp kurt milliyetcisi bir partidir. ikincisi pkk’nin teror orgutu oldugu soylemidir. ucuncusu de kendileri en akilli olduklari icin dtp secmeninin her turlu asagilamaya ragmen onlara oy vermesi gerektigine dair garip bir inanctir.
maalesef yer yer bizzat baskin oran’in yer yer ise onun destekcilerinin urettigi bu elitist soylemin ve kurt hareketine dair bu ezberlerin, chp’nin ve tabii devletin soylemleriyle de ortustugu gozukuyor, ki bu turkiye’nin en solcu gecinen kesimlerinin bile icinde elitizmle yan yana yukselen bir mikro-irkciligin ne denli yaygin oldugunu gozler onune seriyor. kanimca esas irkcilik yapanlar, esas olarak devletin agzindan cikan ve her gun tvlerde tekrarlanan “dtp kurt milliyetcisidir” ve “pkk teror orgutudur” soylemlerini sorgusuz sualsiz yeniden uretenlerdir. bu soylemlere katilmayabilirsiniz. hakikaten dtp’nin kurt milliyetcisi oldugunu dusunebilirsiniz ve bu gorusunuzu dtplilerin soylem ve eylemlerinin genis bir analiziyle destekleyebilirsiniz. ama bunu devletin agziyla yeniden uretmenin neresi ezber bozmaktir? daha dun abd “terorizme karsi savas” adi altinda afganistan ve irak’i isgal ettiginde terorist abd diye sokaklara dokulup savasi protesto eden solcularimiz kendi ulkelerindeki bir halk toptan terorist ilan edilince sessiz kalabiliyorlar, ustune ustluk bu halkin en azindan belli bir kesimini temsil etmek adina yola cikan dtp’yi de irkci ve teror orgutu yuvasi olarak adlandirabiliyorsa bu iste bir problem vardir. ve ortada bozulacak bir ezber varsa o da budur. bu ezberi bozmak icin, terorist olmadiklarini, hakli insani talepleri oldugunu ifade etmek icin kurt halkinin hangi agir bedelleri odedigi hepimizin malumu. buna karsin siz ayni ezberi yeniden uretirseniz, baskin oran gibi “daga cikan hayvandir” derseniz, dtp de en kibarindan karsiniza baska aday cikarir. 45000 oyunu nicin ayni ezberi ureten kisilere versin oyle degil mi? maalesef ezber bozmak acik radyodan veya eksisozlukten ahkam kesmekle olmuyor. keske olabilseydi. toplumumuzda yaygin mikro-irkciliklar, mikro-ezberler gordugumuz kadariyla turkiye solunun en elit kesimlerine kadar yayilmis durumda. dolayisiyla ortada bir sorun bir irkcilik varsa bu da buyuk oranda kurtlerden ziyade turklerden kaynaklaniyor gibi gorunuyor. en azindan kurt olmadigim icin ve turk oldugum aldigisiyla yetistirilmis biri oldugum icin bu elestiriyi oncelikli olarak kendime yoneltiyorum.
kurtlerin kendi ic tartismalarini bilmiyorum ama kaygi ve endiselerini anliyorum. belli oranda samimiyetlerine de inaniyorum.
girin bakin (bkz: dogan erbas) entrysine. su an sadece 4-5 entry var. kendisi anlasilan pek elit eksisozluk adaylari arasinda yer almiyor. ote yandan o entrylerde veya ozgurgundem gazetesindeki yazilarda asla soyle cumlelere de rastlamadim: “dogan erbas, baskin oran cekilmedi diye secilemedi”, “vay adi baskin cekilmesini bilemedi”, “ircki baskin oran kurt halkini satti” vs. vs. bilakis dtp baskin oran’i nezaketen besiktas ve sariyer’de desteklemistir.
peki sunu biliyor musunuz? mersin bagimsiz bin umut adayi orhan miroglu 300 oy daha alamadigi icin az farkla secilemedi. mersin’de secimlere katilan ve ortak adayi desteklemeyen odp ve bir takim solcular ise kendilerine 1200 oy aldi. bu bilgiyi dtp’lilerden degil kendi dikkatimi cektigi icin gorup fark ettim. sonradan sozlukten bir arkadas daha fark etmis bunu ve dile getirmis. dtplilerden ise “vay adi odp cekilmedi ortak adaya destek vermedi o yuzden orhan bey secilemedi” veya “odp turk milliyetcisi bir parti zaten ne bekliyorduk ki” gibi bir soz isitmedim.
oysa burada “baskin oran” basligi altinda, dogan erbas’a oy veren 45.000 kisiden bahsederken kendisine solcu diyen birinin cok cok uzulerek okudugum “o kurtler zaten kime denirse ona oy veriyor, baskina verin deseler ona vereceklerdi” entrysinde oldugu gibi karsimizdakileri insanliktan cikarirken bir yandan da kendimiz insanliktan cikmadan once iki kere dusunelim. baskin oran ve dogan erbas secmeninin tabandaki gorus ayriliklarini goz ardi etmeyelim.
sonuc olarak dedigim gibi bir problem varsa lutfen once kendimize bakalim. ezber bozacaksak, baskalarini degistirmeye yeltenmeden once kendimizi degistirelim. baskalari bizim fikrimize katilmadi diye onlari irkcilikla suclamadan once biz onlarin fikirlerine hangi irkci onyargilarimiz dolayisiyla katilmadik onu sorgulayalim. yok zaten yeterince gucluysek ve fikrimizden asla taviz vermeyeceksek o zaman da x partisi veya y partisi bize destek vermedi o yuzden secilemedik demeyelim, onlar nasil orgutlendi ise biz de oyle orgutlenelim.”
Hocam yazınla ilgili gıyabında yorum yaptım, eleştirimi aynen buraya da iletiyorum.
Bu yazı bağlamında yanlış değerlendirmelerin olduğu kanısındayım.
Bir kürt milliyetçiliği var hem de turancılıktan çok farklı olmayan. Şöyle kürt tarihi konusundaki kitapları bir çevirecek olsan kendini Aryan (yani Ariler olarak adlandırılan kökenleri Kutuplara dayandırılan Hitlerizme dayanak teşkil eden Hint-Avrupalı kurganlar)lara dayandıran, Ergenekonun yerine Kava Destanını koyan, Nevruzu Kava destanı ile ilşkilendirerek bir Kurtuluş günü sayan, uygarlıkların söz konusu kurganlar ile doğduğunu Kürtlerin (zımni olarak) “Üstün ırk” olduğunu söyleyen yani Atatürk dönemindekilerle yaraışacak bir resmi tarih.
Bu son derece olağan çünkü “Büyük Kürdistanı Kurmak” hedefinden yola çıkan bir ideolojinin bir kürt kimliği inşaa etmek ve bir kürt milleti oluşturmak gibi bir olguyu yapmaması zaten eşyanın tabiatına aykırı olurdu. Çünkü Ulus devletler kendi milletlerini yaratırlar.
Aslında halihazırdaki kürt mücadelesi hiç bir zaman kimlikçilikten de, kürt milliyetçiliğinden de azade olamadı.
Ayrıca kürt hareketi içinde kürt milliyetçiliği lafzını kabullenen kişiler de var. Bunun için internette gezinmek yeter, kimlikçiliğin açmazları ayrıca ele alınacak kadar derin bir olgu, ama kimlikçilikten ırkçılığa ya da miliyetçiliğe kolayca geçilebiliyor da.
Dahası “Onlara göre bir: DTP zaten Kürt milliyetçisiydi; iki: PKK terör örgütüydü ve üç: Kürt seçmenler kendi hareketlerine milliyetçi, dağdaki gerillaya da terörist deyen elit Türk solcusuna oy vermediği için cahildi.” bu üç ibareden sonuncusu hariç hepsi doğrudur bence. DTP milliyetçilikle demokratlık arasında sallanan, hâlâ Öcalanın ipoteğinden kendini kurtaramamış bir yapıdır.
PKK ise evet terörist bir örgüttür. Çünkü kullandığı şiddet metodları dehşet yaratmaya dönüktür.(kitle kıyımına dönğk eylemler, kendi halkına korku salmak, muhalifleri susturmak gibi pek çok sabıka sayılabilir) PKK için terörist demekten imtina eden duyarlı sol cenah Iraktaki direnişin El Kaide biçimine söylemedik şey bırakmıyor. Oysa sivil insanları kapsamına alan, şiddette hedef için özen göstermeyen her şiddet eylemi terördür. Bunu söylemekle TC’nin eylemlerinin üstü örtülmez elbette, ama Entelektüel vicdan başkaları ne der kaygısı gütmeden hakikati hedefleyen bir vicdansa eğer, Kürt Halkının eşitlik talebini dillendirirken diğer tarafın şiddetine de kıyak geçmemek durumunda olmaldırlar.
“Türk milliyetçiliğinin şiddetini sorgulayıp özeleştiri yapmadan, yoğun bir şiddete maruz kalan halkları milliyetçilikle suçlamak, baskın Türk milliyetçiliğinin, ırkçılığının ve elitizminin mikro alanda yeniden üretilmesinden başka bir şey değildir.”
Kendi adıma bu konuda son suçlanacak Birikim dergisi olsa gerek. Çünkü elimizi vicdanımıza koyarsak başından beri Milliyetçiliği milliyetçi şiddeti eleştirmekte, TSK’ya en sert eleştirleri yapmakta asla geri durmadılar. Bunlar yapılırken onaylayanlar şimdi eleştiri oku kürtlere dönünce mi tepki gösteriyorlar? Yoğun şiddet konusunda türk entelejensiyası kürt entelejensiyasından vicdanen çok daha rahattır. PKK Konusunda en ufak bir eleştiriyi yapamayan Kürt Entelejensiyası mı, yoksa Kürtlere yapılan baskı için bedel ödeyen Türk Entelejensiyası mı daha az milliyetçidir.
Dahası baksıya uğramak üzerindem eşrulaşmak kötü bir çocukluğun sericinayetlerini nedeni olması yolu ile masumiyet halkesini bir hareketin üzerine geçirmektir. Türk Milliyetçiliği de Kürt Milliyetçilüğide hınç siyasetinden besleniyor. Bu beslenmeyi kesmek için eleştiri silahı eşit çekilmelidir. Dolayısıyla eleştiri ile milliyetçiliği birbirine katmamak lazım. Bu halk acı çekiyor eyvallah, ama bu acılar üzerinden biri kürt turanı inşaa ediyorsa, iki halka arasında gerçek bir barışın, empatinin oluşmasını nerede ise sonsuza dek yoksun bırakan bir şiddet mantığı hiç mi eleştiriye uğramayacak. Kara Bloku eleştiren anarşistler bunu yaparken polis şiddetini, şiddetin devletle içiçe oluşunu göz ardı etmiyor ama buna rağmen Kara Bloku yöntemleri nedeniyle eleştiriyor. Kimse de tutup bun yapan anarşistleri empati yoksunu bulmuyor. Bence aradaki ince ayrımı iyi görmek gerek. Dayanışma yapmaya çalışırken bir başka şiddeti ve milliyetçiliği meşrulaştırmamak gerek.
Kısacası bu yazı neresinden bakarsak bakalım entellektüel vicdanda olması gereken dürüstlükten yoksun kanımca. Madunlar ile dayanışmak isterken, o madunların her tür kötülüğünün üstünü örtmek mi? Yoksa kendi kötülükleri ile hesaplaşırken diğer kötülüklere de eşit oranda eleştirel olmak mı daha dürüsttür. Bunun da değerlendirimini sana bırakıyorum.
Anarşistler bu konuda her tür tahakküme karşı eşit mesafede olmadan, “her mazlumun gözünde bir zalim oturur”u dikkate almadan, nasıl bir anti-otoriteryanizm, nasıl bir özgürlükçü tavır içinde olacak ki. Dahası diğer tarafın şiddetine torpil geçerek nasıl bir anti-militarizm yapılacak.
Yazı bence Birikim çevresine bu noktada haksızlık ediyor. Onun yerine evrenselcilği hümanizmi tartışarak kürt kimlikçiliği ile ilgili eleştiri yazılarını eleştiren yazılar yazsaydın çok daha doğru bir zeminde doğru bir eleştiri yapardın. Çünkü Birikimin özellikle de Laçinerin temel sorunu modernist bakışta. Bu bakış kimi zaman körleştiğinden türk milliyetçiliği ile diğerini eşitleyebiliyor. Oysa kürt milliyetçiliğini eleştirmenin ilk koşulu hümanizmadan, modernitenin kapsayıcı kimlik mantığından vazgerçmekle başlar. Enternasyonalizm gibi soyut bir insanlığa değil somut bireylere dayalı bir “insanlık” inşaa etmek daha yakınlaştırıcı olur.
Kürt halkının ödediği bedeller ile empati kurmak amenna, dahası Türk milliyetçiliğine ve ırkçılığna da amenna ama radikal sosyalistlerin PKK üzerinden kendilerine prim sağlama olgusunu sorgulamadan, Birikim çevresindeki solcuları örtük bir milliyetçilik ile suçlamak feminizmin her harekette hemen erkek olmanın berbatlıkları üzerine çektiği söylevlere benziyor.
“baskalari bizim fikrimize katilmadi diye onlari irkcilikla suclamadan once biz onlarin fikirlerine hangi irkci onyargilarimiz dolayisiyla katilmadik onu sorgulayalim.” sözü de hayli sorunlu olarak okunabilir.
Çünkü aynı bakış türk ırkçıları için de geçerli onları suçlamadan önce bu ırkçılığı besleyen paranoyayı, korku duygusunu ele alarak anlamaya çalışmak gerekmez mi? Çocuklarını kaybeden anneleri, kardeşleri de anlmaya çalışmak, onların acılarını hissetmek önemsiz mi? Ne yazık ki sol bu empatiden yoksun bırakıp onları faşistlerin kucağına atıveriyor. Oysa yaralanma duygusu, körleştiriyor ve hınç duygusu ile empati kurmaktan yoksun bırakıp kendine acıdan prim çıkarmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürüyorlar bu insanlar. Acı çoklukla empatiyi yok eder. Oysa bizim anneler üzerinden bir empati ağı kurarak acılardan kendine iş çıkaranları silahsız bırakmamız lazım. Keşke SKD (Savaş Karşıtları) “Şehit Annelerini” yani asker annelerini ziyaret etseydi, “şehit annesi” ile “gerilla annesini” buluşturabilseydi.
Ayrımcılığa sonuna kadar karşı çıkmak lazım, hem de her tür ayrımcılığa. Siyahi de üçüncü dünya anarşizmi üzerine tadı hala damağımda enfes bir yazı yazmıştın bu yazıda o emptinin bir başka boyutunu kurma çabasında olmuşsun ama bence yanlış bir yerden çıkmışsın yola.
Zaten eleştirim her ne kadar senin yazdıkların üzerinden olsa da bizim öncelikle bu korku atmosferini, paranoyayı ortadan kaldırmak için çabalamamız gerek.
Bence şiddetin ilacı tüm ölümlere eş düzeyde “yas tutmak” (butler) ve “okşayan bir ele dönüşmek”le (levinas)başlayacak bir süreç olmalıdır. Çünkü orada asıl acı çekenler bu savşaın öznesi olmayanlar. Faşizmi ve ırkçılığı onu yaratan saiklerden bağımsız düşman adettmek onları sadece güçlendirir. Acı üzerinden pirim yapanları silahsız bırakmanın yolu acıların tümüne birden yaklaşmaktan geçer.
Baskın Oranın, Ahmet İnselin beyaz türk solcu elitizmini eleştirelim derken bir başka hataya düşmemek gerek.
Sanırım derdimi anlatabildim.
“tadı hala damağımda enfes bir yazı”
yazılar, fikirler damak tadı değildir.!