Bir önceki yazımızda Türkiye’de kişi başına düşen milli gelirin 10 bin dolar civarında takılıp kaldığını, AKP’li yöneticilerin de çareyi milli geliri başka bir yönteme, -satın alma gücü paritesine- göre ifade etmekte bulduklarını dile getirmiş; AKP’lilerin böylece bir sözde başarı hikayesi yaratmak için işlerine gelen ekonomik göstergeleri öne çıkartıp işlerine gelmeyenleri görmezden geldiklerini ve manipülasyon yaptıklarını belirtmiştik. (bkz: “Üçe Katladık” Dediler, Altı Yıldır Yerinde Sayıyor: Kişi Başına Düşen Gelirin Hazin Öyküsü”)
Şimdi dilerseniz bu tartışmaya devam edelim ve Türkiye’nin dünya ekonomisindeki yerine dair daha gerçekçi ve karşılaştırmalı verilere bakalım. Zira dünya ülkeleriyle karşılaştırmalı veriler AKP’nin “ekonomik büyüme mucizesi” adı altında dillendirmekten büyük haz duyduğu hikâyenin içinin aslında ne kadar boş olduğunu gözler önüne seriyor.
Bahsedeceğim veriler IMF’nin Ekim 2014’te açıkladığı son güncel öngörülerini de kapsayan ve 1980’den bu yana tüm dünya ülkelerini ve ülke gruplarını belli başlı makro ekonomik kriterlere göre karşılaştırma imkanı sunan veri seti ve görselleştirme araçlarına dayanıyor. (bkz: IMF World Economic Outlook October 2014)
Bu verilere göre 1980 askeri darbesiyle ekonomisi de darbe alan Türkiye 80’li yılların ortasına doğru toparlanıyor ve Türkiye’nin Satın Alma Gücü Paritesi (SAGP) bazlı toplam milli geliri 1987 yılı itibariyle dünyanın toplam milli gelirinin %1.41’ine ulaşıyor. 1994 ve 2001 krizlerinde dünya milli gelirinin %1.3’ünün altına düşen Türkiye’nin toplam milli geliri çeşitli iniş çıkışlar yaşadıktan sonra bugün ne kadar olmuş dersiniz? IMF’nin 2014 yılı sonu öngörüsüne göre Türkiye’nin toplam milli geliri dünyanın toplam milli gelirinin %1.41’i kadar. Evet, 1987 ile tamı tamına aynı oran. Bu verilerin hepsi IMF’in kendi sitesinde mevcut. Türkiye’nin dünya ekonomisi içinde bugüne kadar ulaşabildiği en yüksek pay da aşağı yukarı bu kadar. 1987-2014 arasında Türkiye’nin milli geliri dünya milli gelirinin %1.42’sini geçememiş. Üst sınır bu olmuş. Kısacası 1987’den bu yana, yani son çeyrek yüzyıl içinde Türkiye’nin milli gelirinin dünyadaki payının değişmediğini, kısacası Türkiye’nin bu dönemde ancak dünya ortalaması kadar büyüdüğünü söyleyebiliriz. AKP’nin bir şansı 2001 krizi sonrası yaşanan küçülmeden hemen sonra iktidara gelmesi, dolayısıyla 2001’e göre Türkiye’nin dünyadaki payını artırmış gözükmesinden ileri geliyor. Hâlbuki biraz daha geçmişe gittiğimizde aslında AKP’nin Türkiye’yi ancak 1987’deki seviyeye getirebildiğini görüyoruz.
Aynı incelemeyi başka ülkeler için yapınca durum daha net ortaya çıkıyor.
Güney Kore’nin milli gelirinin dünyaya oranı 1980’lerin başında neredeyse Türkiye’nin yarısı kadar. 1987’de %1.09 (Türkiye’den daha az). Bugün ise Güney Kore’nin dünyadaki ekonomik ağırlığı 1987’ye göre %53 artırarak %1.67 olmuş.
Endonezya’nın milli geliri 1987’de dünyanın %1.76’sı, 2014’te %2.34’ü (artış %33)
Tayvan’ın milli geliri 1987’de dünyanın %0.72’si, 2014’te %0.96’sı (artış %33)
Hindistan’nın milli geliri 1987’de dünyanın %3.51’i, 2014’te %6.80’i (artış %93)
Singapur’un milli geliri 1987’de dünyanın %0.21’i, 2014’te %0.42’si (artış %100)
Vietnam’ın milli geliri 1987’de dünyanın %0.22, 2014’te %0.48’i (artış %118)
ve Çin’in milli geliri 1987’de dünyanın %3.83’ü, 2014’te %16.48’i (artış %330)
Görüldüğü gibi gelişmekte olan yukarıdaki birçok ülke dünyadaki ekonomik ağırlıklarını çeyrek yüzyıl içinde %33 ila %430 civarında artırmışken Türkiye’nin dünyadaki ekonomik ağırlığı hiç değişmemiştir. Tabii, Türkiye’nin 1987’den beri dünyadaki ekonomik ağırlığının pek değişmemiş olması bundan sonra da değişmeyeceği anlamına gelmiyor. Peki, Türkiye’nin ekonomik büyümesine dair gelecek projeksiyonları nasıl?
Büyüme Hikâyesinin Sonu
Yine IMF’nin Ekim ayında yaptığı son güncellemelere göre ekonomisi 2012’de %2.1 ve 2013’te %4 büyüyen Türkiye, 2014’te yalnızca %3 civarında büyüyecek. IMF Türkiye’nin 2015’te de %3 kadar büyüyebileceğini, 2016’da %3.7 büyüme olacağını, takip eden 2017, 2018 ve 2019 yıllarında da büyümenin %3.5’i geçmeyeceğini öngörüyor. IMF’nin öngörüsüne göre 2019’da Türkiye’nin dünyadaki ekonomik ağırlığı %.1.38 olacak, yani çok fazla bir değişiklik olmadığı gibi, bugünkü %1.41’lik orana göre bir miktar da gerileme yaşanacak.
Türkiye’nin tarihsel olarak yıllık ortalama büyümesinin %4.5 ila %5 civarında olduğunu göz önünde bulundurursak 2019’a kadarlık dönem için öngörülen büyüme oranlarının Türkiye’nin potansiyel ve tarihsel ortalamalarının çok çok altında olduğunu görebiliriz. Bu gelecek projeksiyonu AKP’nin “2023’te dünyanın ilk on ekonomisi arasına gireceğiz” söyleminin büyük bir fiyaskoyla sonuçlanacağını gösteriyor. (IMF’nin son güncel Ekim 2014 raporuna göre Türkiye 2019 yılına kadar dünya sıralamasında 17. ve 18.lik arasında gidip geldikten sonra 2019’da dünyanın en büyük 17. ekonomisi olacak, yani bugünkü sıralamalarda Türkiye adına büyük bir değişiklik yaşanmayacak.)
Türkiye’nin yıllık nüfus artışının %1 civarında olduğunu da hesaba katar ve kişi başına düşen milli gelir artışını hesaplamak için nüfus artışını ekonomik büyümeden çıkarırsak geriye elimizde yıllık %2 – 2.5 civarında bir kişi başına düşen gelir artışı kalıyor.
Bu oranda kalan bir kişi başına düşen gelir artışı, Türkiye’nin zengin ülkelerle arasındaki gelir uçurumunu kapatmayacağı gibi artıracaktır. Zira örneğin 40 bin dolar geliri olan ve nüfus artışı çok yavaş ve sıfıra yakın zengin bir ülkenin %1 civarında büyümesi kişi başına gelirini 400 dolar artırırken, Türkiye’nin 10 bin dolarlık gelirini aynı miktarda artırması için, yıllık %1 nüfus artışını da göz önünde bulundurursak en az %5 büyümesi gerekmektedir. Böylece (döviz kurunun sabit kalması koşuluyla) kişi başına gelir %5 – %1 = %4 kadar artacak ve bu %4’lük artış da 10 bin dolarlık kişi başına geliri 400 dolar artıracaktır. Kısacası hükümetin orta vadeli programında Türkiye için hedeflediği %5’lik büyüme oranı sadece zengin ülkelerle aradaki farkı sabit tutmak için gereken büyüme miktarıdır. Kaldı ki, 2014 için açıklanan verilerin de gösterdiği gibi Türkiye’deki büyüme oranı %5’in oldukça altına düşmüş durumda. 2014’te Türkiye’nin öngörülen %3 büyüme oranını dahi yakalayamayacağı ve kişi başına düşen gelirin de kur artışından dolayı 300-400 dolar kadar azalacağı tahmin ediliyor.
Bu noktada dilerseniz IMF’nin Avrupa Birliği için 2019’a kadar öngördüğü büyüme oranlarına da bir göz atalım. IMF’ye göre AB 2014’te %1.6, 2015’te %1.8, 2016-2019 arasında da yıllık %1.9 büyüyecektir. AB’de nüfus artış oranının %0.2 gibi Türkiye’den çok daha düşük olduğu göz önünde bulundurulursa AB’de 2014-2019 arasında yıllık %1.5 – 1.7 gibi bir kişi başına düşen gelir artışı öngörülüyor. Bugün itibariyle AB’de kişi başına düşen ortalama nominal milli gelir 34 bin dolar civarındadır. Yani Türkiye’nin nominal milli gelirinden yaklaşık 23.500 dolar daha fazla. AB’de kişi başına gelirin yılda %1.5 artması durumunda (ki bu yılda 500 dolarlık bir artış demek) sadece aradaki bu 23.500 dolarlık farkı korumak için bile Türkiye’nin 10 bin dolarlık kişi başına gelirini yılda %5 artırması yani ekonominin yılda ortalama %6 büyümesi gerekiyor. Yine hatırlatmak gerekirse bu sadece aradaki farkın açılmaması için gerekli oran. Halbuki tüm öngörüler ve göstergeler Türkiye’de ekonomik büyümenin önümüzdeki yıllarda bu %6’lık oranın yarısına dahi ulaşamayacağını gösteriyor.
Kısacası, başlıca yatırımları inşaat ve turizm alanlarından ibaret kalan, cari açığı kapatmak için yabancı sermayeyi Türkiye’ye çekmekten başka çaresi olmayan AKP ekonomi yönetimi, imam-hatip okulu açmayı eğitim, öğrencilere tablet bilgisayar dağıtmayı da bilim ve teknoloji yatırımı zannetmeye devam ettiği sürece Türkiye’nin zengin ülkelerle arası açılmaya devam edecek. Aynı dönemde, tıpkı Güney Kore örneğinde olduğu gibi hızla büyüyen Doğu Asya ülkeleri de birer birer Türkiye’yi gelip geçecek. Türkiye’nin ekonomik büyüme hikâyesi sönümlendikçe AKP’nin yükselen toplumsal tepkiye karşı baskıyı artıracağını öngörmek ise zor değil. Son dönemlerde hükümetin anaokullarından liselere tüm bir eğitim sistemini, sorgulayan ve eleştiren değil her koşulda itaat eden bireyler yetiştirmek üzere yeniden şekillendirmek için var gücüyle çabalaması da AKP’lilerin kendilerinin de “ekonomik büyüme” masalının artık son bulduğunun farkında olduklarını gösteriyor. Zira geleceği artık bir umut değil tehdit olarak görüyorlar ve iktidarlarını korumak için kendilerine sorgusuz sualsiz tabi olacak bireyler yetiştirmenin derdine düşmüş durumdalar. Zaman ne gösterecek yine de bilinmez ama tarihin bugüne kadar gösterdiği, gerici muktedirlerin baskıyla ve zorla beyhude iktidara tutunma çabalarının her daim insanlığın değişime olan tutkusu, özgür düşünce, bilim ve demokrasi mücadelesi karşısında yenilgiye mahkûm olduğu…
Geri bildirim: Ekonomik Büyüme Hikayesinde Sonun Başlangıcı Mı? | Davetsiz Misafir