WarnerBros’un Joss Whedon tarafından yazılıp yönetilen dizileri Buffy 1997’de ve Angel 1999’da ABD’de yayınlanmaya başladı. Daha sonradan tüm dünyada fanatiklerini oluşturan ve Türkiye’de CNBC-e’de özellikle genç üniversiteli seyircileri sürükleyen, Pazar akşamlarını bir süreden beri evde geçirttiren bu iki diziden Buffy, 18 Temmuz’daki finaliyle bizlere veda etti. Su anda ne yazık ki, Angel’ın son sezonu, izleyicisiyle her Pazar saat 20:00’da buluşuyor. Bu dizileri seyretmeyen ama korku ve fantastik kurguya aşina kitle ise Buffy ve Angel’ı kötü makyajcılık ve başarısız vampir miti uyarlaması yapmakla suçlamaktan geri kalmıyor. Öyleyse kimileri şu an niye Buffy ve Angel’ın eski sezonlarını netten indirmekle fanatik bir şekilde meşgul oluyor?
Vampirsiz yaşayabilir miyiz?
Öncelikle belirtilmesi gereken Buffy ve Angel dizilerinin sıradan bir vampir miti uyarlaması olmadığı ve aslen lise hayatı maceralarını ve rekabet ortamını (Buffy) veya şehir hayatı karmaşası ile kapitalizm bileşkesini (Angel) metaforik düzlemde sunduğudur. En basitinden başlanırsa, Buffy’de, avcının savaştığı kötü güçler; vampirler, zebaniler ve diğerleri, California Sunnydale Lisesi’nin bodrumunda cehenneme açılan bir kapının arkasında bulunmaktadır. Burada Whedon’ın basitçe değinmek istediği konu lise hayatının cehennemden başka bir tat vermediği olarak gözlerimizin önüne seriliyor.
Angel dizisinde ise vampir saldırılarının Los Angeles’ın karanlık, ıssız arka sokaklarında yaşanmasını göz önünde bulundurursak burada da Whedon’ın şehir insanının yalnızlığını su üstüne çıkarmak istediğine varabiliriz. Aslen Joss Whedon’ın dizileri, vampir öykülerini postmodern bir boyutta ele aldığından, korkudan çok bize hicvin zevkini sunuyor. Bülent Somay’ın popüler kültür hakkındaki bir söyleşisinde (1) değindiği gibi normal korku filmleri küçük sarışın bir kızın bir vampir tarafından saldırıya uğramasını işlerken, Whedon’ın sarışını Buffy, bir avcı (slayer) olarak vampiri gördüğü anda onu haklayıveriyor. Vampirlerimiz, California veya Los Angeles’ın modern sokaklarında dolaşıp kan servisi yapan barlara gidiyorlar, arabalarına biniyorlar, blue-jean giyiyorlar. Kimi insanlar sırf zevk için onların takıldığı barlara gidip gönüllü olarak kurban oluyor. Angel’daki bir karakter, Fred, kazanını karıştırarak değil deney tüplerini kullanarak büyü yapıyor ve beyaz önlük giyiyor. Şeytani güçlerin Angel’da partner olduğu Wolfram&Hart adında devasa bir şirketleri var, kendilerine bağlı avukatları bulunuyor yani kanunun onlara sağladığı demokratik haklardan yararlanıyorlar ve hatta vergi veriyorlar. Aynı enteresan fikir şu anda Artemis yayınlarından çıkan Laurell K. Hamilton’ın Anita Blake serisinde de geçiyor. Mesela bir vampirin suçu ispatlanmadan avcı kızlarımız kazığı vampirlere geçiremiyor. Özellikle vampirlerin çalıştırıldığı striptiz barlarında sözgelimi kına gecesinin tadına varmak isteyen karakterlerimiz var. Devlet vampirlerin çalıştığı striptiz barlarını ve vampir mahallelerini turistik gelir getirdiği için koruyor ve destekliyor.
Vampirler ve Din-Aile Adabı
Rtük kararıyla gençlerin gelişimini kötü yönde etkilediği gerekçesiyle CNBC-e’yi bir günlüğüne kapattıran Angel’da veya Buffy’de, karakterlerin birçok sorunu, Şok Gazetesi’nin Ağustos ayında isim vermeden haber yaptığı gibi üfürükçülük veya kara büyüyle çözülüyor. Ancak ruhu olan vampirlerimiz Spike ve Angel (ruh kazanmış vampirler), geçmişte yaptıkları kötülüklerin cezasının hesabını cehennemde verme korkusu ile yaşamlarını sürdürüyor. Aynı zamanda Anita Blake serisinin ilk kitabı olan ‘Suçlu Zevkler’de sözü geçen vampir kilisesi de “gerçek ölümsüzlüğü” vaat etmesi dolayısıyla din adabına farklı bir bakış getiriyor. Ayrıca Whedon’ın dizilerinin karakterleri büyüye fazla sardırdıklarında, Buffy dizisinin Willow’u gibi kolaylıkla StarWars serisindeki Dark Wader misali kötü tarafa geçebiliyorlar. Birçok Hıristiyan eleştiri Buffy’nin Angel ile bekaretini kaybettiği gecenin sonucunu rahatlıkla muhafazakar düşünceyi destekleyici de bulmuş. Zira gecenin sonunda Angel ruhunu tekrardan kaybedip kötü vampir Angelus’a dönüşüyor ve Buffy yeniden avcı pozisyonuna geçmek zorunda kalıyor, böylece cezalarını çekiyorlardı. Ama Buffy ve Spike birlikteliğini konu alırsak Spike’ın cinsel münasebet sonucunda Angel gibi ruhunu kaybetmediğini görüyoruz ve bu da Whedon’ı muhafazakarlıktan kurtarıyor. Ancak Buffy-Spike ilişkisi konsey çevresince hoş karşılanmıyor ve Spike kendini sadece evin bodrumunda huzurlu hissediyor. Kafka’nın Dönüşüm kitabındaki böcek misali Buffy’nin son sezonda bir ara avcılık görevini iyi yapmadığı gerekçesiyle liderlikten alınması, yine Buffy’nin seçimini Spike’dan yana kullandığı bir zamana rastlıyor. Eğer burada Buffy’nin gözetmeni Giles’i baba metaforu olarak alırsak önümüze kızının erkek arkadaşını kıskanan ve kızının zamanını fingirdeşmeye değil de derslerine ayırması gerektiğini söyleyen figürü görürüz. Bunun yanı sıra eşcinsel aşk sıklıkta dizide konu ediliyor. Willow ve Tara birlikteliğine ek olarak Faith ve Buffy’nin sadece birbirleriyle paylaşabildikleri vampir avlama zevkine işaret eden Whedon’ın bu ikili arasındaki çekimi izleyiciye vermekten çekinmemiş olduğu aşikar…
Vampirler ve İdeoloji
Buffy ve Angel’da, kötülüklerin barınağı olarak belirtilen yerlerin seçimi, bu serileri sistem karşıtı olarak yorumlamamıza neden oluyor. Buffy’deki ‘Cehennem Ağzını’ bünyesinde tutan Sunnydale Lisesi eğitim ve aile sistemini şeytani olarak yorumlarken yine iblislerin hakimiyetindeki yüksek teknolojili ultra-düzenli ve bir o kadar da kapsamlı Wolfram&Hart şirketi Angel’da bir kapitalizm eleştirisi olarak karşımıza çıkıyor. Öyle ki Wolfram&Hart çalışanı Lilah ölümünden sonra bile bir zombi olarak şirkete hizmet etmek zorunda kalıyor. Eski sevgilisi Westley, Lilah'ın ruhunu huzura kavuşturmak için şirketin arşivindeki Lilah’ın kontratını yakıyor ama heyhat kontrat yeniden ve yeniden çekmecede oluşuveriyor; çünkü Lilah sonsuza kadar şirket için çalışmaya imzasını koymuş. Şu anda izlenilen Angel’ın son sezonunda, Angel takımı Wolfram&Hart şirketini şeytani güçlerden hediye olarak devralıyor. İlk başta bu büyüme önerisinden çekinen ‘Angel ve Araştıma Şirketi’, Wolfram&Hart şirketinin kapsamının ihtişamına ve rahatlığına hayran olarak oraya yerleşiveriyor. Bu noktada, yozlaşmalarının ilk göstergesi ise Angel’ın bir kızı kurtarıp sessizce ve bir isimsiz kahraman olarak tam da sahneyi terk etmek üzereyken yabancı şirket çalışanlarının gelip romantik ortamı tuzla buz ederek kurtarılan kıza mikrofon dayamaları ve Angel Araştırma Şirketince kurtarıldığını söyleyip fatura kesmeleri şeklindeki ironik sahnede görülebilir. Ama yine de tüm Angel ekibi, Wolfram&Hart’ın bütün finansal olanaklarını iyilik için kullanmakta kararlılık göstermek adına birbirlerine söz veriyorlar. Ne yazık ki, şirketin bu olanakları sağlamak için müşteriye ihtiyaç var ve eski zengin müşterilerin hepsi de zebanilerden oluşuyor.
Avcı ve Feminizm
Vampir avcılarının kadınlardan seçilmesi bir tesadüf değil. Söz konusu vampirleri ise erkek metaforu olarak görmek çoğu zaman yerinde oluyor. Ufak tefek bir sarışın olan Buffy, iki katı boyundaki sivri dişli vampirlerle savaşıyor ve vampirler onun kanını ememeden kazığını saplayıveriyor. Buffy bir vampir olan Spike ile beraberliğinden utanıyor ve Spike’dan iğrendiğini çoğu kez ona da söylüyor; bir avcı olarak vazifesinden ödün verdiğini düşünerek vicdan azabı çekiyor. Burada Whedon’ın feminizmdeki erkek düşmanlığına giden yolu işaret ettiği gözüküyor. Benzeri şekilde, Anita Blake serisindeki vampir avcımız Anita da frijit bir kadın karakter olarak karşımıza çıkıyor. Anita arzuladığı başvampir Jean-Claude ile her yakın temasında onun ölü bir bedeni olduğunu hatırlıyor. Aynı zamanda Jean-Claude karakterinin onu insan hizmetkarı olarak seçtiğini bildirmesi Anita’yı ondan uzaklaştıran başka bir neden olarak karşımıza çıkıyor. Yani bir kadının erkeğe aşık olması, koşulsuz olarak erkek otoritesi altına girmek olarak sunuluyor.
Bunun yanı sıra Whedon’ın dizilerinde her zaman için sadece bir tane seçilmiş avcı olabiliyor ve bir avcı öldüğü zaman başka bir yerde yeni bir avcı doğuyor. (Faith seçilmiş bir avcı değil). Bir avcının erken ölme olasılığı elbette çok yüksek ve o bunun bilincinde olarak yaşamak zorunda. Buffy’nin finalinde, dünyadaki her avcı kapasitesindeki kız, Willow’un büyüsüyle bir seçilmiş avcı oluveriyor ve bu sayede ‘Cehennem Ağzı’na son darbe vuruluyor. Willow’un bu büyüsünün gerçekleşmesi esnasında müzik eşliğinde Buffy’nin yaptığı açıklama ise “tüm kızlar başını göğe yükseltecek” oluyor. Buffy artık yalnız değil ve Faith son replik olarak ona artık eskisi gibi bir sorumluluğunun kalmadığını hatırlattığında daha işinin bitmediğini söylüyor. Bu finali de ataerkil sisteme feminist bir başkaldırış daveti olarak okumak mümkün.
Vampirlerle Sado-Mazoşist Seks ve Lacanvari bir Okuma
‘Mezun Oluş’ (Graduation) bölümünde Angel zehirli bir ok ile vurulduğunda panzehir olarak ona bir avcının kanını içmesi salık veriliyor. Buffy kanını akıtıyor ve kanı Angel’a sunuyor. Bu törensel olay sırasında Angel kanı emerken çıkardığı orgazm sesleri Buffy’nin başını arkaya atarak kesik kesik soluyup bilincini yitirmesiyle son buluyor. Angel neredeyse Buffy’nin ölümüne sebep olduğunu anlayarak derin bir vicdan azabına tekrardan düşüveriyor.
‘Ölüm ve Aşk’, ‘Eros ve Tetanos’un buluştuğu sado-mazoşist seksin okuması olan bu sahneler dizinin ana temasının oluşturuyor aslında. Buffy’nin seks partnerlerini vampirlerden seçmesini eros ve tetanos içgüdülerine teslim oluşu olarak görebiliriz. Spike’ın daha ruhu yokken Buffy’e aşık olup onu arzulamasını yine bu içgüdüye olan gönderme diye alabiliriz. Elbette bu sırada Marquis de Sade’ın da kulakları çınlıyıveriyor.
Lacan’a göre Hitler’in faşizminin bir ideoloji olarak tanımlaması için bir ötekiye, bir ‘objet petit a’ya ihtiyacı vardı ve Hitler bunu ‘Yahudiler’de bulmuştu(3). Bir avcı ile bir vampiri birbirinin karşıt ideolojilerini benimsemiş varlıklar olarak adlandırabilirsek Lacan okumasıyla Angelus (Angel’ın ruhunu kaybetmesiyle oluşan kötü vampir -Angel gerçek mutluluğu tattığında ruhunu kaybediyor. Buffy ile cinsel ilişki yaşadığında Angelus’a dönüşüyor.) aslen Buffy’nin ötekisidir ve Angel’ın içinde barınmaktadır. Öteki olmadan, avcılık ideolojisi yüce nesnesini kaybetmiş olur. Buffy’nin Spike’ı sevmemesinin ve Angel’ı ona yeğlemesinin nedeni de Spike’ın cinsel ilişki sonrası vampire dönüşmemesi olarak görülebilir. Angel Angelus olduğunda, Buffy ‘seven sevgili’ rolünden sıyrılıp avcı haline gelmektedir. Tam da o sırada Angelus Angel haline gelir; çünkü aslen ‘sevgili’ Buffy’i değil ‘avcı’ Buffy’i arzulamaktadır ve varlığı bu ‘öteki’ye bağlıdır.
Angel ve Irak savaşı: İnsan Hakları Söylemine Bakış
İzleyiciler, arkadaşlarınca Süperman olarak da adlandırılan Angel’ı çoğu zaman şu repliği kullanırken bulabiliyor: “Ben şu dünyayı bir kurtarayım, geliyorum!”
Whedon’ın bu türden repliklerle al aşağı ettiği “kahramanlık”, “devrimcilik”, “peygambercilik” ve “evrenselcilik” gibi fikirler ile bunları kapsayarak mutlak doğruyu verdiğini iddia eden ideolojiler tabii ki.
Angel dizisinin bir önceki sezonu olan 4. sezon Amerika’da 6 Ekim 2002’de başlayıp 7 Mayıs 2003’de sona erdi. ABD’nin Afganistan ve Irak saldırılarının gerçekleştiği ve ‘terörizme karşı demokrasi ve özgürlük’ adı altında gerçekleştirdiği savaşları da bu döneme rast geliyordu. İşte tam bu sırada, dizide, Angel Araştırma Şirketinin elemanlarından Cordelia ve Angel’ın oğlu Conner’ın bir çocukları olur. Büyük bir kötülüğün temsili olarak doğacağından korkulan çocuk, Jasmine (Yasemin), güzelliği ve tüm dünyayı sarabilecek sevgisiyle herkesi büyüler ve kontrolü altına alır, onlara hiçbir şeyi sorgulamama zevkini ve huzurunu yaşatır. Dizide açıkça dile getirildiği gibi Jasmine, silahı olan bu sevgiyi, günümüzün gelişmiş iletişim araçlarını kullanarak daha da yayar. Jasmine’in daha önceden doğduğu dünyalardaki iletişim araçlarının yetersizliği nedeniyle, Jasmine aşkı bu kadar geniş kitlelere ulaşamamıştır. Ancak bu iyiliğin arkasındaki çürümüş suratını onun kanına değen insanlar fark edebilmektedir. Aslen Jasmine, hayranlarını arada bir mideye indirmektedir. Savaşacak kötülük kalmayınca işsiz kalan Angel grubu, Jasmine’in gerçek yüzünün çürümüşlüğünü daha sonradan onun gerçek adını duyurarak tüm dünyaya ispat eder. Burada Angel’ın 4.sezonunun, ABD’nin özgürlük, demokrasi ve insan hakları anlayışı üzerine geniş bir eleştirisi var. Jasmine burada ‘insan hakları’ metaforu olarak sunuluyor ve ABD’nin insan hakları söylemi altındaki çürümüşlüğü ortaya seriyor. Aynı zamanda Lacancı bakış açısıyla ‘öteki’sini kaybeden Angel takımının Jasmine’i yok ederek yeniden dünyaya kötülüğü getirmesi de ayrı bir önemli nokta. Ancak Whedon’a göre Angel’ın dediği gibi iyiliği seçmek koşulsuz bir boyun eğmenin değil özgür iradenin eseri olmalı. Böylece Wolfram&Hart şirketi, şeytani güçler tarafından kötülüğe hizmetlerinden ötürü Angel ve takımına hediye ediliyor. Jasmine’in ölümüyle yok olan suç oranı yeniden yükseliyor. Sonuç olarak dizi senaristlerinin Hobbesçu Leviathan cinsi tek ve mutlak otorite ve şiddet uygulayıcısı olarak insan haklarına karşı gelişlerini ve bunun yerine çoğul ve ayrık- kısmi şiddet uygulayıcılarını tercih ettiğini görüyoruz.
Sonuç olarak söylenmesi gereken, kitle kültürüne hitap etmesi gereken Whedon’ın vampir dizilerinin senaryolarının, metaforik zenginliği açısından fazlasıyla bir ağırlığa sahip olduğudur. Buna ek olarak, Whedon’ın dizileri, izleyicilerini, sunduğu sembolik ağları çözmek için limitsiz tartışma ortamlarına sürüklemektedir.
Ve ne de olsa “Vampircilik” Drakula’dan beri bulaşıcı….
(1) ve (2) Bülent Somay’la Söyleşi, “Popüler Kültürün Labirentlerinde” Picus Dergisi, Ağustos 2004
(3) Zizek, Slovej, “İdeolojinin Yüce Nesnesi”, Metis Yayınları