22 Şubat 2008 itibariyle TSK Türkiye sınırları dışındaki gerilla kamplarına yönelik 25. operasyonunu düzenliyor. Ne için ve kimin için diye soruyor insan ister istemez. Bu karda kışta, bu soğukta, bu toprakların evlatlarını sırtlarında ağırlıklarınca çantalar, ellerinde boylarınca silahlarla bilmedikleri, görmedikleri dağlara doğru sürmek, bir kez, iki kez, üç kez yetmemiş gibi yirmi beş kez birbirine kırdırtmak niye? 24 kere savaş bir kere barış getirdi mi? 24 kere savaşırken bir kere de oturup konuşalım, dinleyelim, anlayalım dendi mi? Yakmakla, yıkmakla, yok etmekle sorunlar yok edilebildi mi? Dağlara sürülenler ve yıllardır o dağlarda yaşayanlar belki de komutanlarından, iç siyasetin çıkar hesaplarından, pek büyük devletlerin uluslararası oyunlarından azade kalsalar dinleyecekler ve anlayacaklar birbirlerini. Ama hayır, buna müsaade edilemez. Yoksa Allah muhafaza bilcümle komutanlar işsiz kalır, öyle değil mi?
Şiddet yalnız ve sadece daha büyük şiddeti kışkırtıyor. Sınırların ötesine yayılan operasyoncu zihniyet, anlaşılan artık sadece ülkenin dağlarında değil sınırları içindeki toprakların en ücra köşelerinde, ovalarında, şehirlerinde, sokaklarında da savaş ve kan görmek istiyor. Operasyonlar, sınırların içinde ve dışında şiddeti şiddetle körüklerken, insanlar konuşamasın, konuşsa bile birbirini duyamasın diye gökgürültüsü gibi uğuldayan uçakları, kulakları sağır eden tankları seferber ediyor. Uçaklar, tanklar ve zırh kuşanmış silahlı bedenler sadece o gün ve orada değil, bugün ve her gün, burada ve her yerde, televizyonlarda, gazetelerde, internet sayfalarında, düşünmeye ve anlaşmaya dair görüntü ve yazılara en ufak bir yer dahi bırakmayacak şekilde karşımıza çıkıyor ve her yeri kaplıyor.
22 Şubat’ta başlayan 25. operasyonun hemen ardından, genelkurmayın ilk eylemi basına kırda, karda, dağlarda çekilmiş gece görüş dürbünlü, M-16 tüfekli, Amerikan tanklı bir dolu pek kahraman fotoğraf göndermek oldu. O günün sabahı bütün haber kanalları bu gösterişin, bu şovun birer aracına çoktan dönüşmüşlerdi bile. Boy boy mekanize fotoğraflar gazetelerin baş sayfalarını kaplarken 25. operasyonun amacı da gözümüzün önünde tüm çıplaklığıyla belirmiş oluyordu.
Okumaya devam et
Ve bir kez daha memleketimizin üzerine karanlıklar mı çökeceği, yoksa aniden vicdan özgürlüklerinin aydınlığına mı boğulacağı kahvaltı soframızın, okul kantini aylaklıklarımızın ve iş arası bunaltılarımızın gündemine düşüverdi. Memleketçe karanlıkları ve aydınlıkları gözümüzün önüne ancak, memleket efradının yarısının her sabah aynaya baktığında karşısına çıkan o acaip şey, o kime ait olduğuna henüz karar verilememiş beden, yani kadın bedeni üzerinden getirmeye öylesine alışmış olmalıyız; başka türlü tahayyül edemiyoruz karanlık denen şey peçeli bir kadından gayrı neye benzer, aydınlık Türk bayraklı tişört giyerek meydanlara koşmuş makyajlı Türk kadınının güzelliğinden nice ne olabilir… Olsun varsın; değil mi ki sabah evde eşimiz, öğlen işte kadın patronumuz, akşam yolda kadın bir sürücü üzerinden tekrar tekrar muhabbet konusu etmişiz kadınların ev işlerinde maharetli, sürücülükte pek fena, ve lakin iş dünyasında etek boylarıyla orantılı olarak başarılı olabildiklerini; hazır muhabbet sıcakken neden devam etmeyelim medeniyetin ve çağın gereklilikleri ve kadınların saçlarının ne denli ve nerelerde gözüküp gözükmemesi gerektiğinden?
Yazan: Joanna Russ