Yaşar Çabuklu ile Söyleşi

6 Aralık 2003’te Yaşar Çabuklu ile modernizmin ve postmodernizmin paradigmaları arasındaki farklar, küreselleşme ve kapitalist küreselleşme karşıtlığı, dünya çapında 60’lar ve 80’lerde gerçekleşen dönüşümler ve Türkiye’nin bu dönüşümler karşısındaki konumu, muhalefetin hala imkanlı olup olmadığı, bu bağlamda yeni muhalefetin kendini nasıl konumlandırabileceği ve son olarak da geleceğe dair umut ve umutsuzluk üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. Şimdi birçok noktada yeni açılımlar sunan bu söyleşiyi aktarıyoruz…

Davetsiz Misafir: Yazılarınızda hep bir işin içinden çıkılmazlık hakim. Gitgide daha da sarpa sarıyor ama sonunda hep umut veren bir cümleyle kapanıyor. Bu benim hep dikkatimi çekti. Okuduğumuz bütün yazılarınızda az çok bu var.
İlerleyen zaman içerisinde kendi yazdığınız yazıları yadsıdığınız da oluyor. Bir zamanlar bir çıkış noktası olarak gördüğünüz şeylerin artık bir çıkış olmadığını ifade ettiğiniz yazılar var. Mesela son olarak okuduğum “Kötülüğün Sıradanlaşması” başlıklı denemenizde de bu vardı. Yazınızda da belirttiğiniz gibi bir zamanlar sistem tarafından kötü olarak varsayılan ve korkulan işçiler ve kadınlar gibi gruplar, bir süre sonra sisteme entegre oluyorlar. Keza, muhalif olan farklı etnik ve cinsel kimlikler de bir süre sonra sistemin bir parçası haline geliyorlar. Ama yine de yazının sonunda şöyle bir tanım yapıyorsunuz: Bu sefer de göçmenlerin, varoşlarda yaşayanların ve üçüncü dünya ülkelerinin halklarının sistem tarafından bir tehdit olarak görüldüklerini, kötü olarak tanımlandıklarını ve dolayısıyla değişim potansiyelini onların taşıdığını vurguluyor ve böylece yine bir çıkış önerisiyle ve bir umutla yazınızı sonlandırıyorsunuz.
Yaşar Çabuklu: Evet, onlar sistem tarafından kötü olarak adlandırılıyorlar, bir ötekilik söylemi yaratılıyor. Öteki kötülükle özdeşleştiriliyor. Moderlikte bu çok net zaten. Modernite hep ikili karşıtlıklara dayanıyor. Postmodernlikte de bu bir dönem yumuşuyor. Seksenlerde karşılıklı etkileşim, kültürel çeşitlilik ve ötekine saygı gibi temalar hakim. Daha sonra 90’larda, Avrupa’da göçmen karşıtı politikalar net bir şekilde başlıyor. 11 Eylül’den sonra bu çok daha net bir biçimde oluyor.
Okumaya devam et

"Matrix'in Mesajı Neydi?" Paneli

19 Kasım 2003 tarihinde, Matrix serisinin üçüncü filmin gösteriminin ardından, Matrix’i bir bütün olarak değerlendirmek amacıyla, Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi’nde “Matrix’in Mesajı Ne?” başlıklı bir söyleşi düzenledik. Söyleşiye konuşmacı olarak felsefe bölümü hocalarından İlhan İnan, dergimiz yazarlarından Murat Güney, Sinema.Com sitesinden Enis Küçüktepepınar ve yayımcı Halil Gökhan katıldılar. Yüzden fazla izleyicinin ilgiyle takip ettiği ve yoğun biçimde katıldığı bu keyifli söyleşiyi aktarıyoruz…
Okumaya devam et

Bilimkurgunun Türkiye Durumu Söyleşisi

Bu seneki ana teması, Robotlar ve Uzay teknolojileri olarak belirlenen 72. İzmir Enternasyonel Fuarı’nda yer alan “Sinema Burada” etkinlikleri kapsamında bilimkurguya da geniş yer ayrıldı. Bilimkurgu filmlerin gösterildiği ve bilimkurguyla ilgili bir serginin gerçekleştiği etkinlikler sırasında bir de “Bilimkurgunun Türkiye Durumu” başlığıyla panel düzenlendi. Panele Oğuz Makal, Mehmet Açar, Murat Güney, Şükran ve Doğu Yücel konuşmacı olarak katıldılar. 7 Eylül 2003 tarihinde İzmir’de gerçekleşen ve hem konuşmacı hem de izleyici olarak katıldığımız bu söyleşiyi aktarıyoruz.

Oğuz Makal: Hepiniz hoş geldiniz. Bu seneki “sinema burada” etkinliklerinin teması bilimkurgu olduğu için programda da gördüğünüz gibi toplam 23 film gösterimi yapıyoruz. Tabii bu buluşma kapsamında bir panel düzenleme ve bir soru sorma gereğini duyduk. Panelin başlığı da o yüzden “Bilimkurgunun Türkiye Durumu” oldu. Gerçekten neredeyiz, neler yapılabilir, biz bu kulvarı kendimize özgü açabilir miyiz? Bu gibi ya da daha provakatif sorular sorulabilir. Önce konuklarımızı tanıtayım. Doğu Yücel, çoğunuz tanıyor ama genç kuşağın hem yetenekli hem de çarpıcı öykücü ve romancısı. Son kitabı “Hayalet Kitap” biliyorsunuz “Okul” adıyla film oluyor. Şükran Yücel, bu festivalin aynı zamanda danışmanı, öyküleri, çevirileri ve oyunları ile tanıyoruz. Mehmet Açar, “Sinema Dergisi” genel yayın yönetmeni aynı zamanda roman ve eleştiri yazarı. Engin Ayça, çok uzun yıllar televizyonda çalıştıktan sonra bağımsız olarak filmler çekti, çeviriler yaptı, eleştiriler yazdı, bir dönemin efsane dergilerinden birisi olan “Yayın Sanat”ı yayınladı ve halen çalışmalarını sürdürüyor. Murat Güney, Boğaziçi Üniversitesi Bilimkurgu Komisyonu üyesi, ben de kendisiyle “Davetsiz Misafir Dergisi” sayesinde tanıştım. Derginin birinci sayısını okuduğum zaman çok beğendim. Hatta birinci sayıda Bülent Somay'la yapılan bir söyleşi ve -az önce konuştuk- Murat'ın da ona bir cevabı vardı. Ben az sonra kendisi, o söyleşiyi ve yanıtı yorumlayacaktır diye düşünüyorum. Bugün İstanbul'a uçağı var o yüzden sözü ilk olarak Mehmet Açar'a vermek istiyorum. Mehmet, bilimkurgunun Türkiye durumu nedir? Biz nereliyiz ve ne yapmalıyız ve buradan bir karşılaştırma yapacak olursak, Matrix'ten Terminatör'e kadar filmler çekiliyor bizde ise yapıla yapıla mizahi bir eser olan “Gora” adında bir film çekiliyor. Sen nasıl yaklaşıyorsun bu duruma?
Okumaya devam et