Philip Kindred Dick veya kendisinden bahsederken kulladığı kısaltmayla PKD, bilimkurgu edebiyatının önde gelen isimleri arasında yer alır. 1950-1980 yılları arasında verdiği sayısız eserle adını bilimkurgu tarihine yazdırmakla kalmamış, aynı zamanda 20.yy Amerikan edebiyatının da en önemli yazarlarından biri olarak kabul görmüştür. PKD’nin, yaşadığı dünyaya ve çağına dair çarpıcı göndermeler, derin felsefi tartışmalar ve bilim ile pozitivizme karşı girişilmiş ince bir alayla bezeli roman ve öyküleri bir çırpıda, Asimov ve Arthur C. Clarke gibi isimlerin temsil ettiği bilim-teknoloji hayranı hardcore bilimkurgudan ayrılır. Bilimkurgunun yadırgatmacı özelliğini, varoluşu, gerçekliği, zamanın tek yönlülüğünü ve iktidarı sorgulamak için kullanan PKD, yer yer ironikleşen yer yer paranoyaklaşan bir dille bizlere “gerçek nedir?” ve “canlı nedir?” gibi bir dizi çok temel soru sordurtur ve bu sorulara cevaplar arar. Yukarıda sözü geçen iki soru bağlamında sırasıyla “sanal gerçeklik” ve “yapay zeka” üzerine daha yılllar önce gündeme getirdiği tartışmalar, bugün mühendislik, felsefe ve siyaset alanlarının merkezinde yer almaktadır.
PKD, 1982 yılında “Do Androids Dream of Electronic Sheep” (Androidler Elektrikli Koyun Düşler Mi?) başlıklı öyküsünden uyarlanan “Blade Runner” filminin vizyona girmesinden bir hafta kadar önce ölür. Blade Runner filminin bir külte dönüşmesinin ardından 40'ı aşkın romanı, 200'ü aşkın öyküsü tekrar tekrar basılır. Eserleri sayısız yazar tarafından taklit edilir ve görüşlerinden ilham alan(!) nice yönetmen, PKD’nin isimini vermeksizin PKD öykülerini filme uyarlar. Kısacası son dönemlerde karşımıza çıkan birçok çağdaş sanat ürününde PKD’nin izlerine rastlamak kaçınılmazdır. Douglas Kellner’dan Jean Baudrillard’a çağdaş kuramcıların göz bebeği, siberpunkçıların ve Matrix’in atası PKD’nin eserlerini okumak, içinde yaşadığımız postmodern çağı yorumlayabilmek için elzemdir.
Loved reading this thannk you