Tek Olmayan Devrim

Yazan: Simon Tormey
Çeviri: K. Murat Güney

“Uyumak, belki düş görmek, ah işte pürüzler orada” (Hamlet)

Gözlerimi kapıyorum ve ‘devrimi’ düşlüyorum. Ne mi görüyorum? Dünya, biraz koyu kahverengiye çalsa da, siyah-beyaza dönüyor. Hafif dökülmüş saçları ve sivri keçi sakalı ile beyaz bir erkek görüyorum. Sınıf mücadelesine, kahramanca işlere, insanların ve makinaların kusursuz bir uyum içinde çalıştığı yeni ve iyimser bir görüşe, acılardan azad, yabancılaşmadan azad bir geleceğe dair mesajından coşkuyla ilham alan bir dinleyici kitlesine hareretli bir söylev veriyor. Bahsettiği dünya, şimdiki zamandan mutlak ve tam bir kopuş. Bu, bizim dünyamızın acı ve korkularının, açlığın ve ızdırabın yok olduğu bir dünya. Bu kel adamı dinleyenler, oraya nasıl ulaşacaklarını düşünüp bu süreci ‘devrim’ olarak adlandırdıkları zaman, içinde bulundukları dünyadan radikal şekilde farklı bir dünya tahayyül etmeye çalışıyorlar. Bu bir devrim, reform değil – zaten eğer istedikleri bugün varolandan bu denli radikal şekilde farklı bir dünya ise bu başka nasıl olabilir ki? HAYIR, bu bir devrim, hızla dönen bir enerji, arzu ve dayanışma girdabı olmalı. Biraz acı görüyorlar, ama bu acı, bulundukları noktada yerinde saymaktan duydukları acı kadar etkili değil. Bazı mermiler ateşlendi, çığlıklar, silahlar, bombalar, idam mangaları. Düş, siyaha dönüyor.

Uyanıyorum. Tüm bunları düşledim mi? Evet, yapmış olmalıyım. Bu bir düş olmalı; çünkü gördüklerim birtakım anlamlı yönlerden artık ‘gerçek’ değil –veya en azından birinci dünyanın sakinleri açısından bu bir gerçek olamaz. Bu dünyada, benim dünyamda, devrimci düşün parçaları olarak düşündüğümüz şeyler, ilgisizlik noktasına kadar çekilip büzüşmüş görünüyor. Modernist düşlerin etkileyici yeni dünya düzenleri, benim dünyamda öldüler; hayal kırıklıklarının, umutsuzlukların, bunalımların ve diktatörlüklerin sarmaşığında kuruyup soldular. Lyotard’ın dediği gibi, biz artık devrime ‘iman edenler’ değiliz. Biz Paganlar olduk, bugün için, maddi olan için, derhal olan için, şehvetli olan için, kişisel olan için yaşıyoruz.

Ve artık (Lyotard’ın aksine) kızgınız ve gitgide daha da kızgınlaşıyoruz. Savaşa, emperyalizme, yoksulluğa, çevre kirlenmesine, savurganlığa, baskıya, kadın ve erkek hemcinslerimizin istismarlarına gitgide daha çok kızıyoruz. Tarihin sonu gelmiyor. Hala bir şeylerden kaygı duyuyoruz, ne var ki ‘devrim’ için kaygı duymuyoruz. John Holloway’in çok yerinde bir şekilde belirttiği gibi ‘çığlık atıyoruz’. Peki ama bu çığlığı ızdıraplarımızı dindirecek eylem türüne dönüştürecek çareler nerede? Çığlığı, bizi o çığlığı atmak zorunda bırakan şeyi devirecek, altüst edecek bir şeye nasıl dönüştürebiliriz? Bugün, ‘devrimin’ sorusu işte budur.

Demek ki, devrim tükenmedi, aslını ve şeklini değiştirerek, ‘olumlu’ ve soyut veya kuramsal bir şeye karşıt olarak olumsuz ve içgüdüsel bir şeye dönüştü. Kuramcıların veya entelektüellerin yardımıyla ya felsefi anlamda soyut bir normatif kuramsallaştırma ya da dünyanın doğasına dair kehanette bulunma yoluyla varılacak dünyayı resmedebildiğimiz bir durumundan, bugün içinde yaşadığımız dünyanın akım ve eğilimlerine doğru yol aldık Normatif düşünce, farklılığın ve çoğulluğun, yaratıcılığın ve kendi kendini tanımlamanın önünü tıkıyordu. Sosyal bilimler, olumsallığın, karmaşıklığın ve kaosun kayalıklarında batıyordu. Bugün artık onun ya da bunun inananı değiliz. Modernitenin kesinlik paradigmasının inananları değiliz. Bugün artık kuramın değil kuramların, İyi Yaşamın değil bakış açılarının, ütopyanın değil çoğul anlamda ütopyaların kuşatması altında yaşıyoruz. Kararsızız, en iyi dünyanın hangisi olduğunu bilmiyoruz, veya belki biliyoruz ama bu kez de diğerlerinin bizimle aynı kesin kanıyı paylaşıp paylaşmadığında karasız kalıyoruz. Bu bayağı gözlem, bundan evvelki iki yüzyılın aksine bugün içinde yaşadığımız yüzyıl için radikal siyasetin imkanları üzerine düşünmede bir paradigma değişimi olduğu fikrini destekliyor. Belirsizlik her şeyi değiştiriyor. Peki nasıl?

Geçmişteki devrimler bir şeyler hakkındaki güvenli ve kesin bilgi üzerine inşa edilmişti: kapitalizmin ölüme mahkum edilmiş kaderi, sınıf sömürüsünün ve yabancılaşmanın doğası, gelecek olan İyi Yaşam’ın karakteri ve özü, insanlığın ihtiyaçları ve çıkarları, insanın vazgeçilmez hakları, piyasanın gerekleri, ve saire. Bu temel, ondan bir şeyler inşa edilebilecek katı bir malzeme sağlıyordu. Özel olarak, bu temel, bir doktrini, bir felsefeyi, özel bir kavrayışı temel alan bir manifesto sunuyordu. Böyle bir manifesto, daha sonra onu hayata geçirecek bir partiyi de olanaklı kılıyordu. Partiler, içlerinde kadrolar ile kitleler arasında, yani bu manifesto hakkında düşünen, onu geliştiren ve besleyenler ile katılıp ona destek olması beklenenler arasında, bir iş bölümünü gerektirirler. Partinin amacı iktidara ulaşmaya çalışmaktır. İktidar aracılığı ile manifesto sadece üzerine konuşulup tartışılmakla kalınan bir şey olmaktan çıkıp hayata geçirilebilir. Partinin amacı devlet iktidarıdır; çünkü ancak devletin iktidarı (ve bunun ardındaki yeni dünya düzeni) ile bu mevcut kesinlikler herkes için hayata geçirilebilir. Bu modele göre iktidar, birkaç kişinin elinde merkezileşmiş toplumsal bir makro kaynaktır; çünkü bu birkaç kişi dünyanın nasıl gözükmesi gerektiğini ve birileri bir planı hayata geçirmek istiyorlarsa bu işe yalnızca birkaç kişiyi karıştırarak planı hayata geçirmenin daha kolay olduğunu biliyorlardır.

Manifestolar, partiler ve devletlerin hepsi hiyerarşik oluşumlardır. Bu hiyerarşi diğer şeyler hakkındaki tüm belirsizlikleri önemsiz kılan bir kesinlik tarafından desteklenir. Rus Devrimi’nin dinamiği daha en baştan Lenin’in Batı kapitalizminin çökeceğine dair kesin yargıları tarafından dikte edilmişti. Eğer Rusya çökerse ardından kapitalizm de çökecekti ve eğer o da çökerse toplumun gerçek bir devrimci dönüşümü imkanlı hale gelecekti. Sorun, o gelecekte beklenen çöküşün gerçekleşmemesi oldu. Öyleyse bazı yeni kesinlik prensipleri hazırlanmalıydı. Bu, üretimin, daha iyi bir yaşamın yani ‘sosyalizmin’ temelini sağlayacağına dair kesinlikti. Her şey, üretimin yeni Tanrı’sı için feda edilmeliydi. Bu prensibe meydan okuyan her şey bir tehditti, ‘intikam’, ‘sabotaj’ ve ‘ihanet’ti. Yeniden düş kurmalıyım, sivri keçi sakallı adamın, idam mangalarının, Gulag’ın düşünü… ‘aklın uykusu canavarları doğuruyor’ (Goya)

Peki bizim bugünkü belirsizliğimize ne demeli? Bu da başka bir açıdan en az o kadar kötü değil mi? Bu belirsizlik, devrimi gereksiz kılmıyor mu? Doktrinleri, programları, manifestoları, partileri, devletleri olmayan bir devrim ne tür bir devrim olabilir? Bu sorunun cevabı ‘ben bilmiyorum’dur. Kararsızım, kuşkuluyum ama kararsızlığım ve kuşkum kayıtsızlık ve duyarsızlığın yaptığının aksine beni zorunlu olarak etkisiz kılmaz. Kararsızım ama aynı zamanda da öfkeliyim, ve bu öfke, dünyada olan bitene dair benimle aynı dehşet duygularını paylaşanlarla beraber neler yapabileceğimi araştırmak konusunda merakımı kamçılıyor. Öğreniyor olduğumuz şudur ki, dünyanın o anki hali karşısında duyduğumuz öfke ile birleşmiş bu durum karşısında bir şeyler yapma arzusu, belki de bu devrimin ötesinde yeni tür bir devrimi, bir seferberliği, harekete geçirmek için yeterlidir.

Böylesi bir devirmin bir ideolojiye, bir programa, bir manifestoya, bir partiye ihtiyacı yoktur. İktidarı ve devleti ele geçirmeye de ihtiyacı yoktur. Eğer yapabiliyorsa, bu iktidarı, bireylerin arasında dönenen ve insanların paylaştığı kollektif projelere, tasarılara ve hayallare yüklenmiş olan mikro-iktidar olarak dönüştürür. Mikro-iktidarın koşulu belirsizlik ve böylece hiçbiri nihai cevaba sahip olduğu iddiasında olmayan ve her biri ancak kendi varoluşlarının sınırlı ve bağlı doğasını kabul ettiklerinde bu yeni tür kollektif iktidarın hayata geçirilebileceğine ikna olmuş bireylerin arasında bir ilişki geliştirmeye yönelik istektir Bu ne anlama gelmektedir?

Bu eşitler arasında, -söz söylemede, duruşunda, kendi bireyselliklerinde eşit olanlar arasında- bir ilişki anlamına gelmektedir. Bu, Subcommandante Marcos’un sözlüğünde ‘şeref’ anlamına gelen şeydir. Bu, diğerlerini, üzerlerinde taşıdıkları ‘işçi sınıfı’, ‘köylü’, ‘yerli’ gibi bazı kimliklere binaen bildiğini farzetmek değildir. Eşit olanlar, paylaştıkları ortak etki, ilgi ve yakınlıklar temelinde hareket eder. Onları vaad edilmiş topraklara götürecek öncüleri yoktur. Eşitlerin bu ortaklığı diğerlerini dinlemek anlamına gelir. Burada bir monolog değil bir diyalog söz konusudur. Bu başkaları adına konuşmamak demektir. Bu, ‘liderlerin’ de dinlediği ve liderlik pozisyonlarının zımni ve olumsal olduğu anlamına gelir. Liderlik, kollektif onun herhangi bir şekilde başka bir temelde bir otorite kurmaya ihtiyaç duyduğunu düşüğündüğü anda ödünç alınmış ve iptal edilebilir haldedir.

Bu devrim, görüşlere değil alanlara ihtiyaç duyan, daha doğrusu görüşlerin çoğul olarak tartışıldığı, geliştirildiği, reddedildiği alanlara ihtiyaç duyan bir devrimdir. Bu alanlar, insanların dinlediği, planlar yaptığı ve temsilcilere ihtiyaç duymadan yaşadıkları yerlerdir. Bunlar, temsil ilişkilerinin ötesinde, karşılıklı tanıma, yaratıcılık ve olumsallık alanlarıdır. Bu konsey komünizmi veya polis veya sosyal forum değildir. Bu, sermayenin, sömürünün, baskının alanın adı konamayan dışıdır. Bu biçimde olan ve sanal alanları, yaşanan alanları, bilerek yaratılmış alanları da kapsayan, bir yandan sermayenin öte yandan da devrimcilerin kodlamalarından kaçıp kurtulan böyle birçok alan vardır

Bu devrim, planladığımız, beklediğimiz, inşa ettiğimiz birçok şeyin aksine daha şimdiden başladı. Bu, tüm çevremizi saran, Caracas’ın banliyölerinde, Chiapas’ın tarlalarında ve çiftliklerinde, Buenos Aires’ten Amsterdam’a uzanan metropolitan alanın işgal edilmiş gecekondularında, fabrikalarında, mağazalarında tanıklık ettiğimiz gündelik hayattaki devrimdir. Bu alanların ve projelerin bazıları gelip geçici, bazıları karnavalesktir. Bazısı ise bir anlık bir görüntü, bir gülümseme, bir şarkı, bir şiir, bir el sıkışma. Kimisi, rasgele, kaotik ve tehditkar olanın görüntüsüne sahiptir: burjuvaziye hizmet eden boktan işleri yürütmeye mahkum yazgılarını sorgulamaya cüret eden Paris varoşlarının ‘kirli tabakası’; mülklerinin yanına park etmiş bir casus gözetleme kamyonetini bombalayan İskoçya’nın ASBO-çocukları; Birleşik Devletler’in bilinmeyen bir kasabasındaki bir Wal-Mart mağazasını yıkmak için bir damperli kamyon çalan gençler. Evet, bu devrim kuraldışı ve ‘uygunsuz’. Hiç kimseye itaat etmiyor. Ama bu ön cephe. Demek ki, Agnes Haller’in dediği gibi, devrimi Yarın olarak değil, Bugünün geleceği olarak düşünmeliyiz. Biz halihazırda devrimin veya Foucault’nun söyleyebileceği gibi İç Savaş’ın içindeyiz. Devrim şimdiden başladı…

Bu temelde bir devrim, yani öncüleri azizleştiren bir temele karşıt bir devrim, umutsuzca ütopik, idealist, öbür-dünyadan gelmiş ve ilgisiz gibi görünüyor. Ve tabii ki de öyle. Zaten önemli nokta da bu. Bu devrim, inançlarda devasa bir sıçramayı, kapitalist toplumdaki gündelik yaşamdan ve devrimci gelenekten (evet, istisnalar var ama çok az) miras aldığımız alışkanlarımızda bir kademe değişikliğini beraberinde getiriyor. Kapitalizm hiyerarşik bir sistem. Keza bununla başa çıkmak için ayrıntılandırılan çok sayıdaki devrimci tasarı da böyle: planlamacıların, Partinin, entelektüellerin ve bilmem kimlerin hiyerarşisi. Onlar, (politikacılar, ‘devrimciler’, temsilciler) bizi dinleyeceklerini söylüyorlar, ama bunu asla yapmıyorlar. Marcos bir keresinde unutulmaz bir şekilde şöyle demişti: ‘bu gezegenin tüm devrimci öncülerine sıçayım!’ Söylemek istediği, bu asi, kuraldışı, kaotik devrimler için ‘devrim’den vazgeçmemiz gerektiğiydi. Kendimizi liderler, konuşmacılar ve entelektüeller gibi görmemeliyiz, bilakis, eşitlerler olarak, dinleyeciler, ortaklar ve takipçiler olarak görmeliyiz. Bizler -ve kitaplara buna benzer şeyler yazan herkes- cevaplarımız olamayacağını yalnızca önerilerimiz olduğunu kabul etmeli. Doğru görüşe, doğru yola sahip değiliz, Her birimiz, dünyamızı yok eden, içine çeken sefaletin bir zerresiyiz. Fikirlerimizi, imkansız devrimleri, yani umudun, dayanışmanın ve her yerdeliğin devrimlerini diğer insanlara eşitler olarak katılarak harekete geçirmenin umuduyla ve nezaketle sunuyoruz.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s