“Altyazı Sinema Dergisi'nin Mayıs 2007 sayısında yayımlanmıştır.”
David Fincher, izleyicilerini şaşırtmaya devam ediyor. Fincher’in Dövüş Kulübü’ndeki yıkıcı ve bir o kadar da yaratıcı tutkusu, bu kez polisiye türünü baş aşağı çevirdiği ve izleyicisini iyi polis kötü katil arasındaki alışıldık oyunu kökten bir biçimde sorgulamaya zorladığı Zodiac filminde yeniden karşımıza çıkıyor.
Zodiac, 1960’lar ve 70’lerde Kaliforniya bölgesinde ve özellikle San Fransisco şehri çevresinde yaşanan birtakım seri cinayetleri konu alan Robert Graysmith’in aynı isimli kitabının bir uyarlaması olarak karşımıza çıkıyor ilk etapta. Ama aslında izleyicisine sıradan bir kitap uyarlamasından çok daha fazlasını vaad ediyor. Zira kendisini Zodiac olarak tanıtan bir katile atfedilen cinayetlerin korkunç görüntüleriyle açılan Fincher’ın filmi, bir süre sonra, bu seri cinayetleri anlatan bir korku-gerilim filminden ziyade bir cinayetin nasıl anlamlandırıldığına, bir suçun nasıl kategorize edildiğine, bir suçlunun nasıl tanımlandığına dair ilkeleri sorgulayan bir kara mizah anlatısına dönüşüyor. Zodiac filmi, aynı isimli kitabın bir uyarlaması olmanın ötesinde bu kitabın nasıl yazıldığının bir anlatısı aslında. Dolayısıyla, Zodiac’a bir korku-gerilim-polisiye filmi izleme arzusuyla giden izleyiciyi tıpkı daha önceki filmlerinde yaptığı gibi bu kez de şaşırtıyor David Fincher. Zaten filmi izleyenlerin yaptıkları yorumlara bakıldığında, bir polisiye-gerilim filmi izleme beklentisiyle sinemaya gidenlerin oldukça sıkıldığı anlaşılıyor. Zira Zodiac, alıştığımız polisiye filmlerden bir hayli farklı bir şekilde, sonunda nihayete erdirilen değil asla çözülemeyen bir sırrın anlatısını işliyor. Suçun veya suçluların değil, cinayetlerin sırrını çözmeye çalışanların sonunda mahkum olduğu ve bu uğurda hayatlarını tükettikleri farklı bir polisiye film anlatısı ile karşımıza çıkıyor Fincher.
Okumaya devam et
22 Mayıs'ta Ankara Anafartalar Çarşı'nda gerçekleştirilen bombalı saldırının zamanlaması ve saldırının ardından yapılan çelişkili açıklamalar akılları karıştırmaya devam ediyor. Saldırının hemen ardından, patlamanın üzerinden daha bir saat geçmeden, sanki “bu sefer MGK'yı çarşıda toplayalım” diye önceden sözleşmişçesine olay yerinde bitiveren kuvvet komutanları ve TSK üst yönetimi ile hükümet, vali ve emniyet erkânının, televiyonlara çıkıp daha ölenlerin kanı kurumadan ve bu eylemin ardındaki failler hakkında henüz en ufak bir kanıt yokken belli bazı grupları yine önceden sözleşmişçesine hedef göstermeleri düşündürücüdür.
Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü her sene kültürel çeşitlilikten, farklılıklar içinde barıştan dem vuran etkileyici dans-müzik performansları hazırlıyor. Bu senenin gösterisi beş dilde “Hepimiz” adını taşıyor; Rum, Kürt, Alevi, Ermeni ve Roman bölümlerinden oluşuyor. Bu durum 16 Mayıs 2007 tarihli birkaç gazetenin ilgisine mazhar olmuş olmalı ki, performans hele bir de yabancı bir heyet önünde sergilenip işin içine “Türkiye’yi tanıtma” iştigali girince performansı manşetlerine çıkarmışlar. Hürriyet gazetesi gösteride Kürtçe şarkılar söylenmesini, dansçıların “peşmerge kıyafetleri” olarak adlandırdıkları kıyafetlerle Nevruz ateşi üstünden atlamalarını, türbanlı bir kadının “Okuma hakkımı istiyorum” yazısıyla gösteride yer almasını hayrete düşmüş bir dille anlatıyor. Hele hele türbanlı bir kadının elektro gitar çalmasını hiç anlamlandıramıyor. İşin ilginci, gazete bu durumun neden Türk milletinin bekası için tehlike arz ettiği hakkında hiçbir yorum yapmaya gerek duymadan bu “küstah” olayları tasvir etmekle yetiniyor, yorumunu “Tuhaf Şov”, “Boğaziçi’nin Türkiyesi”, “Türban Şov” gibi manşetlerle belirtmekle yetiniyor. Daha ajitatif bir gazete ise (Takvim) heyecanına hâkim olamayarak tek kelime Türkçe konuşulmadığını haber içinde üç dört defa tekrar etmekte ve performansı “Şok Tanıtım” olarak tasvir etmekte. Ne de olsa Türkiye’ye dair söyleyebilecekleriniz hakkında yaratıcı olmanız gerekmez, kendi hikayenizden değil devlet babanınkinden ve Türkçe olarak bahsetmeniz gerekir.
Yazan: Işık Barış Fidaner
1 Mayıs 2007 birçoklarımız için Türkiye’de iktidar ilişkilerinin nasıl işlediğinin bir kez daha ifşa olduğu bir gün oldu. Günlerdir süren cumhurbaşkanlığı seçimleri tartışması sırasında şiddetle çatıştıkları gözlenen AKP hükümeti ve karşısındaki CHP-TSK-Emekli Subaylar ittifakı, 1 Mayıs 2007 günü sokaklara dökülen emekliler, işçiler, işsizler, öğrenciler, sendikalılar karşısında aralarındaki sözde kavgayı şaşırtıcı bir ivedilikle unutup sokaktaki halklara el birliğiyle saldırdı.