Ankara'da Patlayan Bomba Kimlerin İşine Yaradı?

ankara-ulus.gif22 Mayıs'ta Ankara Anafartalar Çarşı'nda gerçekleştirilen bombalı saldırının zamanlaması ve saldırının ardından yapılan çelişkili açıklamalar akılları karıştırmaya devam ediyor. Saldırının hemen ardından, patlamanın üzerinden daha bir saat geçmeden, sanki “bu sefer MGK'yı çarşıda toplayalım” diye önceden sözleşmişçesine olay yerinde bitiveren kuvvet komutanları ve TSK üst yönetimi ile hükümet, vali ve emniyet erkânının, televiyonlara çıkıp daha ölenlerin kanı kurumadan ve bu eylemin ardındaki failler hakkında henüz en ufak bir kanıt yokken belli bazı grupları yine önceden sözleşmişçesine hedef göstermeleri düşündürücüdür.

Evet, Türkiye tarihinde alışılmadık bir biçimde, olayın hemen ertesi günü bombalı saldırının faili buluneverdi. Bunun bir intihar saldırısı olduğu ve failin Güven Akkuş adlı eskiden TİKB şimdi ise PKK üyesi olan bir şahıs olduğu iddia edildi. Henüz herhangi bir somut kanıta dayanmayan bu iddialar, ana akım medya tarafından su götürmez doğrularmışçasına manşetlere taşınırken Adana, Konya, İstanbul gibi kentlerde intihar saldırısı düzenlemeye hazırlandığı ve PKK üyesi olduğu iddia edilen kişilerin yakalandıkları haberleri yayımlandı. Tam da bu sırada, yine Türkiye tarihinde alışılmadık bir biçimde gerek TİKB gerekse PKK, Ankara'daki saldırıyla ilgileri olmadığını açıklamakla kalmayıp bu tarz bir eylem biçimini bugüne kadar asla benimsemediklerini, Ankara'daki saldırıyı kınadıklarını ve ölenlere başsağlığı dilediklerini kamuoyuna duyurdular. Ne var ki, Türkiye tarihinde çok da alışık olduğumuz bir biçimde bu açıklamalara pek tarafsız medyamızın en muhafazakarından en 'radikaline' hiçbir kesiminde ya yer verilmedi ya da bu bilgi bir dipnot olarak geçiştirildi. Onun yerine Türkiye'nin Kuzey Irak'a en kısa zamanda operasyon yapması gerekliliğine dair genelkurmay menşeili açıklamalar gazete sayfalarını ve TV ekranlarını doldururken, kulaklarımızda da genelkurmay başkanının halkı korku, endişe ve paniğe sürükleyen “bu gibi saldırıları bekliyorduk, benzerleri İstanbul, İzmir ve diğer büyük şehirlerde gerçekleşebilir” sözleri yankılandı.
Evet, hiç şüphesiz, yukarıda okuduğunuz olayların akışı, ortada bir komplo olduğunu iddia etmek amacıyla sıralanmamıştır. Aslında komplo teorileri üreten biri varsa o da yaşananları değerlendirirken bize yanlış soruyu sordurtarak bizleri manipüle eden ana akım medyadır. Zira ana akım medya için son günlerde yaşanan olaylara dair en önemli soru saldırıyı kimin gerçekleştirdiğidir. Bu soruya cevapları da zaten hazırdır. “22 Mayıs'ta Ankara Anafartalar Çarşısı'nda düzenenlen saldırı Güven Akkuş adlı PKK'lı bir intihar bombacısı tarafından gerçekleştirilmiştir.” Oysa bugün için gerçekten önemli olan eylemi gerçekleştirenin kim olduğuna dair soru ve bunun cevabı değildir. Olayın gündelik hayatlarımız üzerindeki esas etkisini açığa çıkaracak soru, saldırganın kimliği değil, saldırıya dair bilgi ve görüşlerin hangi kanallar aracılığıyla ve nasıl üretildiği ve bu bilginin en çok kime hizmet ettiğidir. Bu anlamda, bu yazının girişinde okuduğunuz açıklamalar, “22 Mayıs'ta Ankara Anafartalar Çarşısı'nda düzenenlen saldırı Güven Akkuş adlı PKK'lı bir intihar bombacısı tarafından gerçekleştirilmiştir” cümlesinin ortaya nasıl ve hangi koşullar altında çıktığının bir analizini sunmak amacıyla kaleme alınmıştır.
Bu analizin sonucu olarak 22 Mayıs'ta Ankara'da gerçekleştirilen bombalı saldırının hemen akabinde üretilen söylemler, bizlere 11 Eylül 2001'de İkiz Kulelere yönelik saldırıların ardından üretilen söylemleri çağrıştırmaktadır. Keza o zaman da, daha kulelerin biri ayakta ve olay hakkında en ufak bir bilgi yokken CNN kanalında radikal islamcı örgütler olayların faili olarak hedef gösterilmişlerdi. Bundan sonra yaşananlar, Afganistan ve Irak'ın işgalleri, savaş, yıkım ve kıyımlar hepimizin malumu.
22 Mayıs Ankara saldırılarının da savaş ilanı arzusuyla yanıp tutuşan ve barışa, kardeşliğe, demokrasiye tahammül edemeyen operasyoncu zihinlere hizmet ettiği aşikardır. Tam da, Kürt halkının ve sorunlarının demokratik seçimler aracılığıyla meclise bağımsız adaylarla girmesinin söz konusu olduğu bir sırada gerçekleşen bu saldırının ardından, Kürt insanının uzlaşılması-konuşulması mümkün olmayan 'terörist'ler olarak damgalanmaya çalışılması, Kuzey Irak'taki yarı-özerk Kürt bölgesinin bir şer yuvası olarak hedef gösterilmesi elbette barış istemeyen ve süregiden savaştan nemalananların arzusudur.
Şemdinli'de Umut kitabevinin bombalanmasından, bombayı koyduğu iddia edilen Jandarma subaylarının mahkemece 'yargılanması' ve 'dokunulması' dahi mümkün olmayan şahıslar olarak korunmasına, 22 Mayıs Ankara saldırısının hemen ardından polisin şiddet kullanımına dair yetkilerinin artırılmasından 12 yaşındaki Uğur Kaymaz ve babasını 'terörist' oldukları gerekçesiyle bu türden yetkilere dayanarak sokak ortasında öldüren güvenlik güçlerinin aklanmasına kadar son aylarda oldukça sıklaşan ve endişeyle takip ettiğimiz olaylar dizisi, demokrasiye ve barışa vurulan darbelerdir.
“Operasyon da operasyon, savaş da savaş” diye tutturan bir zihniyet sadece yeni savaşlar, daha çok ölüm, daha çok yıkım üretebilir. Türkiye'nin güneydoğusunda ve Irak'ın kuzeyinde neredeyse 30 yıldır zaten operasyonlar sürmekte, zaten her gün darbe yapılmakta. Orada her gün 12 Eylül tekrarlanmakta. Peki bu 30 yılın sonunda 'operasyoncu zihniyet' bir çözüm üretebilmiş midir? Terörist ilan ettiği ve bitireceğini söylediği yapıyı gerçekten bitirebilmiş midir? Yoksa bu operasyoncu zihniyet sadece sorunu daha çok derinleştirmiş, bir yandan daha çok ölüme, daha çok yıkıma, daha çok acıya yol açarken bir yandan da uzlaşmanın, konuşmanın, barışın, çözümün yolunu mu tıkamıştır? Tüm bunlar cevabı etraflıca düşünülmesi gereken soruladır.
Türkiye'de bugün en çok ihtiyacını duyduğumuz şey, olayları çok boyutlu düşünebilmektir. Farklı görüşleri, farklı bakış açılarını, olaylara dair farklı yorumları en azından okumak, bilmek, göz önünde bulundurmak hepimizin en büyük gereksinimi. Haberleri ve yorumları, sadece genelkurmay basın bürosu ve onun emirkulu Hürriyet, Milliyet gibi gazetelerinin sütunlarından değil, çok daha çeşitli ve zengin bir bilgi ağından takip etmek elzemdir. Başka türlü düşünebilmek, kendimizi başkalarının yerine de koyabilmek, hiçbir şeyi sorgulanamaz ve tabu olarak görmemek ancak olayları çok boyutlu olarak değerlendirmekle mümkün.
İşte o zaman yaşananlar bir bir su yüzüne çıkacak ve anlaşılacaktır ki, bugüne kadar yapılmış operasyonlar, askeri müdahaleler, olağanüstü haller bu ülkeye fayda değil zarar getirmiş, sorunları, yıkımları ve acıları çözeceğine daha da derinleştirmiştir. ABD'nin operasyoncu zihniyetinin bugün Irak'ta içine düştüğü durum, daha önemlisi bu militarist zihniyetin Irak'ı içine sürüklediği korkunç koşullar hepimizce aşikarken Türkiye'de de benzeri bir operasyoncu zihniyetin kabul görmesi oldukça endişe verici.
Artık nereye varacağı belli olmayan, hesapsız kitapsız, yıkımdan ve yeni savaşlardan başka bir şey üretmeyen militarist zihniyetten kurtulmanın vaktidir. Her sorunu silahla, operasyonla çözmeye çalışan bu zihniyet sanki başka çözüm yolları yokmuş gibi kendisini yegâne meşru güç ve çözüm odağı olarak ortaya koymaya çalışmaktadır. Ama son olaylar artık açıkça gösterdi ki teröre karşı terör sadece terörü üretir. Genelkurmay'ın “bu saldılar başka yerlerde de olacak” gibi son derece talihsiz açıklamaları halkı korku, endişe ve telaşa sürüklemekten, halkları birbirine düşman etmekten, insanları kin, nefret ve öfke ile birbirlerine karşı kışkırtmaktan başka bir işe yaramamaktadır. Bu türden korkutlamalar, tıpkı çağdaş düşünür Agamben'in de vurguladığı gibi tüm ülkelerde sürekli bir olağanüstü hal durumunu ilan etmek, hakları ve özgürlükleri süresiz olarak askıya almak için meşru zemin hazırlamaya hizmet etmektedir. Böylece, Guantanamo toplamı kampı modeli tüm dünya sathında yaygınlaşırken, 22 Mayıs Ankara saldırısı akabinde üretilen halkları korkutma ve sindirmeye yönelik türden söylemler aracılığıyla Türkiye de açık bir toplamı kampına dönüştürülmeye çalışılmaktadır.
Oysa ne çabuk unuttuk ki, insanlar konuşurlar, insanlar aslında savaşarak değil sözleşerek anlaşırlar. Artık kinden, hınçtan, öfkeden, yaralarımızdan, acılarımızdan beslenerek operasyonculuk oynayan bir Türkiye istemiyoruz. Bir türlü sona ermeyen olağanüstü hallerin, darbelerin, savaşların, bugüne kadar hiçbir şeyi çözemediği aşikarken hala birer çözümmüş gibi dayatıldığı bir Türkiye istemiyoruz.
Artık, barış istiyoruz. Silahların sustuğu ve insanların konuştuğu bir Türkiye istiyoruz.
Halkların birbirlerine karşı hınçlarını körükleyerek beslenen iktidarlara asla prim verilmeyen, halkların kardeşliği üzerinde yükselen bir ülke istiyoruz.
Başka binlerce dünya mümkün. Yeter ki, önce bize dayatılan şu ilk seçeneği, savaşı, hep beraber reddedelim. İşte o zaman, yani bunu yapabildiğimiz günün ertesinde, güneş bambaşka bir Türkiye'nin üzerine doğacak…

Ankara'da Patlayan Bomba Kimlerin İşine Yaradı?” üzerine bir yorum

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s