Hellboy 2 – Golden Army: "Cehennem Çocuğu Robotlara Karşı"

Hellboy_good_guys_poster_L.jpgAltyazı Sinema Dergisi’nin Eylül 2008 Sayısında Yayımlanmıştır

2006 yapımı Pan’ın Labirenti filmiyle fantastik sinema yönetmenliğine adını yazdıran ve yakında Hobbit filmine can verecek olan Guillermo Del Toro ile HellBoy’un gereksiz taramalardan ciddi bir biçimde sakınan yaratıcı çizeri Mike Mignola’nın başbaşa verip beyaz perdeye ilk olarak 2004 yılında aktardığı HellBoy’un ikincisi, Altın Ordu (Golden Army) gösterime girdi. Çizgiroman bazlı olmanın verdiği çini mürekkebi görselliğini veya sert geçişli gölgenin gotik atmosferini Sin City (Günah Şehri) kadar doğru bir şekilde yansıtan Hellboy2, izleyiciyi bu yönden tatmin edebilir.

Ron Perlman’ın canlandırdığı Hellboy (HB), bira içici ve kedi dostu, her sabah düzgün bir şekilde boynuzlarını kesen sempatik kızıl bir zebani olarak kendini insan ırkının yararına adamıştır. Babası olarak gördüğü, kendisini bulup yetiştiren profesörün izinden giderek HB, Gizli Paranormal Araştırma ve Savunma Bürosunda (X-Files ekibi benzeri) kendine yer edinmiştir. Gizli ajan Hellboy’un ekibinde, aynı zamanda sevgilisi olan ve ilk filmde ateş çıkarma gücüne her nasılsa pek ısınamamış gördüğümüz mutant Liz (Selma Blair) ve üst düzey genel kültür seviyesi ve hafif ukala tavırlarıyla Star Wars’un vazgeçilmez diplomat robotu C3PO’yu anımsatan akıl okuyucu su insanı Abe Sapien (Doug Jones) bulunuyor. HB’nin, timin genel gizlilik koşullarına kulak asmaması veya insanlarca tanınıp sevilme arzusu yüzünden bu ekibe, sonrasında sürpriz bir denetleyici de katılıyor. Del Toro’nun Hobbit provası sayılabilecek Elfvari albino ikiz kardeşlerden, insanın dünyadaki varlığına karşı olan Prens Nuada’yla (Luke Goss) zıt fikirli kızkardeş Prenses Nuala’nın (Anna Walton) yardımına işte bu ekibimiz koşuyor.

Kayıp Silah: Altın Ordu
– Fantastik Karakter ve Mekan Skalası –

Altın Ordu (Golden Army), yenilmez 5000 altın robottan oluşan ve ‘Altın Tacı’ takan tarafından kontrol edilen bir silah. İnsanlarla olan savaşında bu silahı kullanan Elfvari Kral Balor insanlığın dünyadaki varlığının devamı için insafa gelmiş ve tacı üçe bölüp bir parçasını insan ırkına vermiştir. Ancak insanlara güvenmeyen asi oğul Prens Nuada babasına kızıp sarayı terk eder.

Film boyunca Prensin insanlara olan nefretini derinlemesine açıklayacak bir gelişme olmuyor veya niye Prensin bu kadar zaman bekleyip sonrasında sadık hizmetkârı dev Troll Mr. Wink ile insanlığın bugününde hak iddia etmeye geldiklerine dair bir bulgu yok. Ancak Prensin kılıcıyla savaş sanatları antremanı için metro tünellerinde kendine yer bulabilmesi veya filmin doruk noktası olan tuhaf yaratıklarla dolu fantastik dev Troll pazarının yerin altında konumlanması insan ırkının bugüne değin iktidarını başkalarıyla pek de paylaşmaya yanaşmamış olduğunu gösteriyor. Fantastik dünyayı korkutucu bulan insanlar, kendilerine yardım etmek isteyen HB’den sakınıyor ve onu aralarına almıyor. Tüm bunlar yaşanırken HB bir anlığına da olsa Prens Nuada’nın projesini ciddiye alıp insanlığın yok edilmesinin kendi hayrına da olduğu düşüncesine kapılıyor. Ama film ne yazık ki, bu tartışmanın altını pek çizmiyor. Filmde, 2008 yılının rasyonel aklın esiri insanlığının, teknoloji ve modernleşme ile beraber dünyayı ve fantastik olanı kendi varlığına yönelik bir tehdit unsuru saydığını görüyoruz. Bu noktada, eğer Prens Nuada bu soykırıma karşı ayaklanıyorsa, robotlardan oluşan Altın Ordusu’nun pek de amaca uygun bir araç olmadığı kesin. Yine de filmin ‘Orglaşmaya’ aday Elfvari Prensi Nuada hırs ve nefret ile yoğurulmuş motivasyonu ile filmin en keyif verici karakteri. Mutlak iktidarı red eden kral babası ve onun mirasını sahiplenen kızkardeşi Prenses Nuala, Tolkienci ‘Güç Yüzüğünü’ (Yüzüklerin Efendisi) andıran Altın Ordunun tacını istemeyerek, böylece insanın yani ‘öteki’ olanın varlığını koruyarak demokratik bir tavır sergiliyor. Öz babası olan şeytana uymayıp bu savaşta da insanların tarafını seçen HellBoy (Kısaca HB veya Red) ise, ilk filmde ana tema olarak verilen, insanı insan yapanın yaptığı tercihler olduğu söylemini bir kez daha onaylamış oluyor. Ancak dünyanın sonunun HellBoy’un elinden geleceği kehaneti bu Batı kökenli humanist ideali gölgeleyecek mi şimdilik bilemiyoruz. Bu noktada, insanlığın iyiliği adına kendini tehlikeye attığını söyleyen HellBoy’un insanlarca soğuk karşılanması ABD’nin son yıllarda insan hakları ve demokrasi götürme adına yürüttüğü müdahaleci politikaların dünyadaki diğer ülkeler tarafından meşru görülmemesi ile sembolik olarak ilişkilendirilebilir. HellBoy’un Elvisvari favorileri, tipik Amerikan insanı mizah anlayışı ve zevkleri onu belki ABD ile özdeşleştirmemize yol açıyor. Aslında, HB’yi insanlar tanısalar severlerdi. HB ile Abe karakterinin aşk acısından sarhoş sarhoş şarkı söyleme sahnesi buna işaret ediyor. Bu iki fantastik yaratık aynen insanlar gibi aşk acısını bu bazı kesimlerce çok sevilen şarkıyla (“can’t smile without you” – Barry Manilow) dile getirmesi insanın bu tuhaf yaratıklar üzerinden aslında kendi paradisini görmesine yol açıyor. Dünya dertlerini rafa kaldırıp aşk acılarını paylaşan bu ikilinin insanlarla da paylaşacakları bir sıkıntıları var. Aynen Türkçe konuşan bir Batılının bize sevimli gelmesi gibi (bu en son bir reklamda da çarpıcı bir biçimde gösterildi) bu yaratıkların bizden bir geleneği beceriksizce yerine getirme çabası bizi onlara yaklaştırıyor.

Bu iri yarı, basit (Abe’in kültüründen nasiplenmemiş) ama o yüzden masum ve iyi kalpli kızıl zebani kendisine yabancı-güçsüz ve önyargılı insanlar için babasına karşı geliyor. Büyük ihtimalle Prens Nuada, Şeytan’a daha iyi bir evlat olurdu; çünkü ne de olsa Şeytan da, tıpkı Prens Nuada gibi, yaratıcısı Tanrı’nın insan ırkına olan zaafına sinirlenip memleketini terk etmişti. Ancak Prens Nuada’nın bir yarısı babasına sadık kalıyor denebilir. Fikir ayrılığına düşmesine rağmen aslında çok sevdiği kızkardeşi Prenses Nuala, aynı canı taşıyan iki farklı vücut ve akıl olarak karşımıza çıkıyor. Öfkeli, haşin, güçlü ve kibirli Prens ile sakin, pasif, kırılgan ve mütevazi Prenses iki başlı bir canavar misali, birbirine sıkı sıkı bağlılar. Sanki birbirinin ötekisi olan ikiz kardeşlerden birinin varlığı ancak diğerinin varlığıyla mümkün. Dragonheart filmini (1996 – Rob Cohen) bilenler aynı kalbi paylaşıp taşımaya başlayan Dragon ve kötü Prens’in nasıl da aynı kaderi paylaştığını anımsarlar. Zira filmde Prensin sonsuza kadar yaşamak için düşmanı olan Dragonu ayakta tutması gerekmektedir.

HB2 filminin karakterlerinden geçip atmosferine dalınca Fantastik Yeraltı Pazarında konaklıyoruz. Star Wars IV’teki Obi-Wan ve Luke’un uzay gemisi kiralamaya gittiği destansı barın atmosferini hatırlatan fantastik yeraltı pazarı, filmde tasarımsal yaratıcılığın konuşturulduğu mekan. Binbir çeşit yaratığın doğaüstü alışveriş ihtiyaçlarını giderdiği ve HB’nin hiç dikkat çekmeden rahatça gezebildiği bu pazar, olmayan bir dünyanın nasıl işleyebileceğini sergiliyor. Bu pazarın kalabalığına karışıp rasyonelliğin olasılık çizelgesinde yer almayan maceralara atılmak istiyor izleyici…Doğunun mistik pazar anlayışına veya örnek vermek gerekirse Mısır çarşısı veya Salı pazarı kültürüne aşına İstanbul insanı için de pazar, tanımadığımız yabancı insanların fiziksel temasına en çok maruz kaldığımız yerler olması yönünden de kendi limitli varlığımızı tehdit eder. Birey olarak kalamayıp kalabalıkta kaybolma özgürlüğüne veya korkusuna kapılabilirsiniz. Geleneksel Batı filmlerinde de Doğu ülkeleri bu pazar görüntüleriyle aksettirilir ve merakla beraber bir tekinsizlik hissedilir. Doğu da bir şekilde öteki olarak sayıldığından, rasyonelin karşıtı olan fantastiğin yansıtılmasında böyle bir pazar tasviri kullanılması tanıma uygun düşüyor. HB2’nin fantastik yeraltı pazarı sahnesi bu deneyimi figuratif olarak çok iyi betimliyor ve izleyiciyi etkiliyor. Aslında bu sahnenin başarısında, dijital efektlerin ötesinde makyaj ve kostüm ustalığını görmenin verdiği inandırıcılık da yatıyor. İnsan, bu fantastik öteki ile arasına sınırı çizmiş durumda… Troll pazarından çıkan bir canavar Godzillavari tavırlarla New York caddelerinde HB’nin ardından dolaşırken ürkütücü duruyor. Velhasıl fantastik güzel ama insanlar bunun değerini bilmiyor. Godzillavari canavarın bittiği yerde bir nevi güller açıyor.

Sevilen çeşitli fantastik ve bilimkurgu filmlerini dar açılardan bünyesinde harmanlayan bir film olarak Hellboy2, iyi makyaj, kostüm ve efekt görmek isteyen izleyiciyi mutlaka hoş tutup eğlendirecektir. Öte yandan, son dönemlerin özellikle edebiyat ve sinema gibi alanlarının gözdesi fantastiğin bir yüceltilmesi olarak da okunabilir bir Hellboy2…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s