Mad Max ve Tomorrowland: Distopyanın Bittiği Ütopyanın Başladığı Yer

hero-landscape-mad-max-fury-road-image-charlize-theron

Biliyorsun Umut bir hata. Eğer bozulmuş olanı düzeltemezsen delirirsin.
(“You know hope is a mistake. If you can’t fix what’s broken, you’ll go insane.”)
“Mad” Max Rockatansky

Mad Max, medeniyetin yıkımıyla oluşan dünyayı ve insanlık durumunu “ateş” ve “kan” kelimeleriyle özetliyor. Mad Max’in kendisi ise ona göre bu dünyada ayakta kalma içgüdüsüne indirgenmış birinden öte değil. İnsanlar petrol için birbirini öldürüyor. Su kaynakları nerdeyse tükenmiş, olanlar ise Immortal Joe gibi tiranik reislerce kontrol ediliyor. Mad Max de filmin başında Immortal Joe kumandasındaki Savaş Çocukları tarafından yakalanıyor ve zorla kan verici olarak kullanılıyor.

Dünya böyle yıkılınca, herkes bir yerlerden kırılmış ve aklını kaçırmış. Max’in mi yoksa diğer herkesin mi daha çok delirmiş olduğu bir muamma. Post-apokaliptik gelecekte Umut Yok. Kanun Yok. Merhamet Yok.

Ama gene de Furiosa, doğduğu yer olarak anımsadığı Yeşil Diyarı (Green Place) bulmak umuduyla Immortan Joe’ya ihanet ediyor. Joe’ya sağlıklı çocuklar doğurması için esir edilen kadınları kurtarıp yanına alıyor. Böylece av başlıyor, Immortan Joe gelecek neslini tekrar ele geçirmek için Savaş Çocuklarıyla Furiosa’nın peşine düşüyor. Ama Max’in Furiosa’ya hatırlattığı gibi her umut gibi Yeşil Diyar’ı bulma umudu da bir hata çünkü umut yolunda hayalkırıklığına karşı savunmasızsın. Friedrich Nietzsche’nin dediği gibi “umut en büyük kötülüktür, insanın çektiği işkenceyi uzatır.”

Serinin bir önceki filminde (Mad Max III “Beyond Thunderdome” – 1985), nispeten diğerlerine göre daha yaşanılır bir vahada bulunan çocuk kabilesi de var olduğuna inandıkları gökdelenler ve ışıklandırılmış köprüyle süslü “Tomorrow-morrow Land” (Yarın-Yarın Diyarına) gitmek istiyorlardı. Mite göre onları bu diyara götürecek Captain Walker zannedilen Max, kabileye böyle bir yer olmadığını açıklamıştı. Haksız da değildi. “Tomorrow-morrow Land” medeniyetin yıkımı sonrasında mazide kalan Sydney şehrinden başka bir şey değildi. Furiosa’nın Yeşil Diyarı’nın da aslen hep uzakta olduğu için gidilemeyip var farzedilen bir masaldan ibaret olduğu ortaya çıkıyor.

Peki öyleyse Mad Max ütopya karşıtı mı?

tomorrowland-movie-poster-2015-space-mountain-wallpaper

Banallaşan Ütopya, Kanıksanan Distopya
Ütopya banal. Gelecek uzun zamandır umut vaad etmiyor. Farklı tarzlarda olsa da şu an vizyonda olan Mad Max Fury Road ile Tomorrowland bu konuyu işliyor. Disney yapımı Tomorrowland (Yarın Diyarı) filmi o nedenle “geleceği tamir edebilir misin?” sorusunu soruyor. Velhasıl umut dolu pozitif Disney filmleri de oldukça çocuksu ve demode. Ama Tomorrowland’ın sorusu oldukça güncel bir meseleden yola çıkıyor. Filmin en başında, George Clooney’in oynadığı Frank Walker karakteri geçmişin pozitif gelecek kurgusunun nasıl da sona erdiğini seyirciye aktarıyor. Gelecek eskiden insanlığın daha iyiye varacağı bir yer olarak görülüyordu. Bilim ve keşfin dünyayı daha güzel bir yer yapacağına inanç vardı. Bu değişime de modernist düşünce bağlamında istisnasız her birey ön ayak olabilirdi. Ama bugün geleceğe dair bir ütopya tahayyülü yapmak anlamsız; çünkü yıkıma çok alışığız. Gelecek tükendi derken Tomorrowland filminde kamera Frank Walker’ın izledği haber kanallarına kitleniyor. Her ekranda başka bir felaket ve insanlığa dair başka bir düş kırıklığı var. O nedenle de Frank Walker karakteri çocukken büyüyüp dahi olabilecekken dehasını evi için güvenlik sistemlerini geliştirmekle harcamış, evinde çocukluk anılarıyla yaşıyor. Filmin Casey adlı diğer bilim dehası gencin yeteneği sistem içinde kullanılamıyor, Casey okulda sorularına cevap alamıyor. Ona bilimi sevdiren babası ise işten atılmak üzere. Yani hem Frank hem de Casey, Mad Max kadar medeniyet yıkımı sonrası bir enkaz dünyadalar… Tomorrowland denilen yer medeniyetin beşiği, yüksek teknolojinin insanlığı daha mutlu ettiği, bilginin güce ulaşmak için değil, bilginin bilgi için üretildiği bir yer. Casey, Frank Walker’ın evine dadanıp Tomorrowland’e gidelim dediğinde, Frank Walker çocuk kabilesince Captain Walker (Mad Max III) zannedilen Mad Max gibi orasının artık var olmadığını söylüyor.

Modernist gelişime olan inanç kaybedildi. Totaliter yönetimler, demokrasi yalanları, polis devletler, IŞİD, önlenemez savaşlar ve zulüm, kaçınılmaz ekonomik krizler, zorunlu tasarruf tedbirleri ve hala zorla ve planlı bir şekilde sürdürülen açlık, küresel ısınma, kontrol edilemez hastalıklar ve afetler… Dehşetle dolu dünya tarihine her gün yeni korku haberleri ekleniyor. Geçen ay yüzlerce göçmen Akdeniz’de Kuzey Afrika’dan Avrupa’ya ulaşmak isterken gemilerinin alabora olması sonucu hayatlarını kaybetti. İnsanlık ayıpları bilinmiyor değil. Adaletsizlik, acımasızlık, şiddet – herkesçe tanınıp öyle de bilinmelerine karşın – şaşırtmıyor. Uzun zamandır dehşet var ama modernist gelişim aygıtı bilimin planlı, sistematik, rasyonel bir şekilde bu dehşete yardım ve yataklık etmesi veya kayıtsız kalması daha yakın bir tarihe dayanıyor. Theodor Adorno der ki, Auschwitz deneyimi üzerine şiir yazmak barbarlıktır, çünkü sanat böylesi bir çileyi ve insanlık ayıbını daha üstün bir amaca hizmet edermişçesine gösterip dehşet dozunu kısabilir(1). Halbuki II. Dünya Savaşı yıkımının altında çözümlenecek, ortaya çıkarılacak sentezlenecek bir anlam yok. Diyalektik sentezin gelişime dönüşmesi burada tıkandı. Jean-Luc Nancy’e göre artık bugün tam anlamıyla bir karşılaşma yok, öteki ile yüzleşme yok, çünkü sadece aynının aynıya meydan okumasından bahsedilebilir(2). Taraflar aynı, herkes kötü – kurtuluş yok. Böyle bir durumda insanlığın tek anlamlı günü kıyamette olabilir. Mad Max Fury Road’daki Nux karakteri gibi bağırasımız var:

Bugün öleceğim! Ne kadar güzel bir gün!

Ütopya banal, çünkü dehşet banal. Aydınlanmacı modernist gelişime ve insanlığın daha iyi bir dünyayı kurabileceğine böylesine inandıktan sonra atom bombasını ve toplama kamplarını yaratan insanlıktan daha iyi bir dünya beklenebilir miydi?

Haliyle postmodern bugünün çağdaş ve popüler sanat izleyicisi ütopya hikayeleriyle kendisini ilişkilendiremiyor. Biz distopya ahalisiyiz. Fredric Jameson’ın alıntıladığı gibi: “Bugün dünyanın sonunu tahayyül etmek kapitalizmin sonunu hayal etmekten daha kolay”(3). Tomorrowland filminde edebiyat dersinde hoca George Orwell’in 1984 distopyasından bahsederken Casey karakteri ısrarla soruyor: “Doğru haklısınız ama peki bu gidişatı nasıl düzeltebiliriz?” Soru saçma geliyor çünkü öncelikle bu bir kişinin veya kişilerin bir araya gelmesiyle çözümlenebilecek bir mesele değil. İnsanlık dehşetinin boyutları her gün çeşitli medya kanallarınca öğrendiğimiz üzere öyle sarpa sarmış durumda ki, herhangi birine yetişmemiz imkânsız. Öte yandan olayın içinde öyle dengeler, güç oyunları var ki, birçoğumuzun haberi bile yok. Belki Gezi, Occupy ve Arap Baharı gibi nicelerinin ta başından sonunu çıkarmamız mümkündü. Velhasıl Tomorrowland “disütopyayı düzeltebilir miyiz?” sualini, bu sorunun naifçe olduğunu bilerek bize hatırlatıyor. Bir süredir bunun yansıması dâhilinde sinemada altında bir çözümlemesi olmayan distopya birikmesi var. Lawrence O’Toole bugünün sinemasındaki dehşet ve terör vurgusuna şöyle dikkat çekmiş:

Terör konusu neye işaret ediyor? Kıyamet çok yakın gözüküyor. İyinin kötüyü yeneceğine dair çok sinik bir yaklaşım var, çoğunlukla da tam tersinin olacağına dair bir inanış geçerli. Eğer iyi bir şekil yenerse bu oldukça marjinal ve çoğunlukla da geçici. Alien filminin Sigourney Weaver’i dünyaya geri dönecek mi? Dawn of the Dead filminin sonunda ayakta kalan çift, helikopterle Kanada’ya varabilecek mi? Eğer dehşet yıkımla sonuçlanmazsa geriye günbatımına dair büyük bir soru işareti bırakıyor. Biri her zaman yalnız kalıyor karanlıkta… Hitchcock’un Kuşlar filminde adam şöyle der: “Leydim, işte bu dünyanın sonu”. Ve aslımda leydim, bu sonun tam da başlangıcı olabilir.(4)

Ama hem Mad Max hem de Tomorrowland bu filmlerden ayrılıyor. Çünkü çok uzun zamandır banal kabul edilen bir şekilde çözüm önerisinde bulunuyorlar. Başarısız olmak veya olacak olmak ütopyadan vazgeçmek için bir neden değil. Bu nedenle de Max her ne kadar umuda yabancılık çekse de ve bu ütopya ona hitap etmese de Furiosa ve ekibine eve dönüşlerinde destek vermeyi seçiyor.

Fakat ütopyadan yana olsak da ütopya algısı ve yaratımı sorgulanmalı. Umut uzakta kurulduğunda işkenceyi uzatmaktan başka bir şeye yaramıyor. Filmde Max’in söylediği gibi “umut uzaktaysa yok ve bu da adamı delirtir”.

Tina Turner’in kendisinin de başrol oynadığı serinin bir önceki filmi Beyond Thunderdome için söylediği hit soundtrack “We Don’t Need Another Hero (Başka Bir Kahramana İhtiyacımız Yok)”’ şarkısında söylediği gibi:

Out of the ruins, out from the wreckage
(Yıkıntıların arasından, enkazdan çıkanlar)

Can’t make the same mistake this time
(Aynı hataları bir daha yapamaz)

We are the children, the last generation
(Biz çocuklarız, son kuşağız)

We are the ones they left behind
(Onların arkada bıraktıklarıyız)

And I wonder when we are ever gonna change it
(Ve merak ediyorum bunu bir gün değiştirebilir miyiz)

Living under the fear till nothing else remains
(Hiçbir şey kalmayana kadar korkuyla yaşamak)

We don’t need another hero
(Başka bir kahramana ihtiyacımız yok)

We don’t need to know the way home
(Eve geri dönüş yolunu bilmemize gerek yok)

All we want is life beyond the thunderdome
(Tek istediğimiz thunderdome(5) dışında bir hayat)

Ursula LeGuin’in Mülksüzler romanın meşhur cümlesinde dile geldiği gibi “gerçek yolculuk eve geri dönüş.” Velhasıl bu iki filmde de ev öyle uzakta kalmış, ayrı düşülmüş değil. Tomorrowland filminin sonunda gelecek tahayyülünün geleceğin kendisini belirlediği vurgusu var. Yani her gün ekranları dolduran dehşet haberleri yıkımı doğallaştırarak yenilerinin oluşumunu sağlıyor. O nedenle de ütopya da distopya kadar bugünümüzde yer tutmalı. Mad Max’de ise Furiosa’nın Yeşil Diyarı bir masal ama bu masala en yakın yere kaçarak, ertelenerek, yarına bırakılıp bugünden koparak varılamaz. Max, Furiosa’yı bu yüzden en iyi planın kaçılan yere geri dönmek olduğuna ikna ediyor. Furiosa’nın Immortan Joe’dan kaçırdığı gelecek, yeni nesil, burada ve bugün tasarlanmalı.

Medeniyet bugün yalnızca kompleksli milli marşlarda değil her yerde tek dişi kalmış canavar. Tomorrowland filminde, bilim hep hayal etme noktası ve ona geri dönülmeli. Film burada bugünkü sistemdeki sorunlarda bilimin rolünü ve neyin emrinde olduğunu sorgulamıyor. Öte yandan Mad Max serisinin bir önceki filminde ilk tanıdığımız Bartertown’ı ayakta tutan ve bilim ve teknolojiden anlayan tek kişi olan Master Blaster’ın (beden/Blaster ve beyin/Master olarak iki ayrı kişinin beraberliğinden oluşan kartezyen karakter) Master’ı son filmde de karşımıza çıkıyor ve halkın isteğine boyun eğerek Immortan Joe’yu yenen Furiosa’nın lider olmasına izin veriyor. Master (beyin) iktidar kimse ona uymakta. Yani bilim özünde kötü değil, Furiosa’nın kurduğu komünist topluma da hizmet edebilir ve elbet Furiosa’nın iktidarı da gün gelip yozlaşabilir…

Kalbi çocukluğunda
her yaprakta, her parça gökyüzünde
kasabasını seyre dalarken keyiflenirdi.
Bu gelecek bugün ufuğun başka umursamazlıklarıyla
bir araya geleceğinden habersizdi.
Her şey geçti: bizden, kader bağıyla,
Masumluğumuz için pişmanlığa mahkumuz.
Pier Paolo Pasolini, “Europa”

Notlar:
1-Modernizm ve Aydınlanma döneminin halı hazırda kölelik ve sömürgecilik gibi başka dehşet deneyimleri varken Adorno burda kanımca talihsiz bir dehşet sıralaması yapıyor

2-Jean-Luc Nancy, After Fukushima: The Equivalence of Catastrophes (New York: Fordham University Press, 2014), 22.

3-Fredric Jameson, “Future City,” New Left Review, II, no. 21 (June 2003): 65–79.

4-Lawrence O’Toole, “The Cult of Horror,” in The Cult Film Reader (New York: Open University Press, 2008), 262.

5-Filmde geçen iki kişinin girip bir kişinin sadece sağ çıktığı ve sözde adaletin sağlandığı gladyatör meydanı

Mad Max ve Tomorrowland: Distopyanın Bittiği Ütopyanın Başladığı Yer” üzerine 2 yorum

  1. Yazi gercekten cok guzel. Hem yazilis tarzi, hem rahat okunabilirligiyle bugun internette bu tarzda kaliteli bir yazi gormek beni cok mutlu etti.
    Bununla birlikte icerik cok daha basarili, iki filmi de izledim ve benzer sekilde bir cikarimda bulundum fakat yaziyi okurken resmen kafamda birlestiremedigim noktalar birlesti.
    Elinize saglik

  2. Boyun eğemeyeceğim bir felaketi düşlüyorum
    Etrafımı çevreleyen her yıkıntının anlattığı ayrı hikayesinin olduğu
    Rahatlık denen banal rutinlerden uzak
    Her günün uğruna ölüneceği beklenmedik olayların seni sarıp sarmalayacağı…
    Artık korkmuyorum, ki insanim ben. Hep kayıbım.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s